2 Ekim 2012 Salı

Malum Olaylar...

Başlığa "Malum Olaylar" dememin sebebi aşağıda sunuş kısmının altında yer alan satırları okuduğunuzda "ben bu filmi izlemiştim" ifadesinin zihninizde zuhur edeceğini tahmin ettiğimdir. Bizim bugünlerde yaşadığımız birçok vakia aslında "sosyal psikoloji" deneyi olarak denenmiş ve başını gördüğünüzde sonunu yaşamadan izah edebileceğiniz hadiseler. Buna dair bir makaleyi geriye dönük zaman zaman yapmış olduğum okumaların birinde rast geldim ve ülkesi için güzel günler hayali kuranlarla üleşmek arzusu hasıl oldu.


Öğrencisi olmaktan ve kendisini tanımaktan iftihar ettiğim bir Durmuş Hocaoğlu makalesi: Yayın tarihi 04.04.1998. Malum ülkemizin ahvali şeraitini bu kadar güzel izah eder bir metni yıllar öncesinden kaleme almak ancak Durmuş Hoca gibi bir beyne yakışırdı. Sözü çok uzatmaksızın ülkemizin yetiştirdiği büyük değer Hocaoğlu'na kalemi bırakıyorum. Umarım Türk Milliyetçileri günü gelir de Hocaoğlu'nun layığı veçhiyle anmaya başlar.

Amerikalı senatör Joseph Raymond McCarthy'nin, 1950-—54 yılları arasında bütün Amerika'yı kasıp kavuran kampanyasının tarihe mal olmuş adı olan McCarthism, özelde sadece A.B.D.'ye münhasır, tarihte bir kere yaşanmış bir olay gibi görünmekle beraber, daha derinlikle bakıldığında, bütün tarih boyunca yaygın olarak muhtelif versiyonlarına rastlanabilen bir "toplumsal davranış bozukluğu"nun genel adı olmaya müstahak olmaktadır.

Kısaca McCarthism olarak bilinen bu cinnet halinin gelişim safhaları ve karakteristik nitelikleri şöyle özetlenebilir:

I. Kuşku Safhası

1: Açılan kampanyalarla Devlet, görünmeyen, tanınmayan bir "gizli düşman" sendromu içerisine itilir. Temel tez şudur: Devlet, devlet ve rejim düşmanları tarafından 'gizlice' kuşatılmakta ve Ülke, 'gizlice' işgal edilmektedir!

2: Mahiyeti belirsiz bu durum, mahiyeti belirsiz bir korkuyu doğurur. Her sebebi meçhul korku gibi bu da zamanla bir "isteri"ye, hattâ daha ilerisinde bir "paranoya"ya dönüşmeye başlar. Artık devlet bir korku ağına düşmeye başlamıştır.

3: Kendisini savunma refleksi paranoya ile beslenmeye başlayan yönetimde davranış bozuklukları da başlar. Devlet, artık, kendisini, bizzat kendi halkından kaynaklanan bir "iç tehdit" içerisinde görmeye yönelir.

4: Yönetimin vatandaşa bakışı, tipik bir asker bakışı olan "mavi kuvvetler" (dost) ve "kırmızı kuvvetler" (düşman) kategorizasyonuna indirgenir. "Düşman", yok edilmesi gereken demektir.

5: Beri yandan, "düşman" açıkça tanımlanmadığı için hemen herkes 'ne olur—ne olmaz' mantığı (daha doğrusu, mantıksızlığı)ile birer potansiyel düşman addedilebilir.

6: Ülkede git—gide büyüyen bir ihbar, fişleme, jurnal salgını başlar. Herkes herkesten korkar hale gelir. Fırsattan istifade etmek ya da kendisini emniyete almak isteyen herkes en yakınlarını bile fişleyip ihbar edebilir.

II. Saldırı Safhası

1: Bu davranış bozukluğu, ileri safhasında akılı, sağduyuyu, mantığı, muhakemeyi siler ve "kuşku" safhasından, "saldırganlık" safhasına geçilir. Artık Devlet, kendisini, bir düşmanlıklar denizinin ortasında görmektedir: Çepeçevre kuşatılmıştır, boğulmak üzeredir.

2: Bunun bir sonucu olarak, "en iyi savunma saldırıdır" prensibine göre, tehdit altında olduğuna inanan 'düzen', saldırıya geçer. Bu safta, en yetkin şekliyle, halk filozofu sevimli Temel'in şu hicvinde ifade edilmiştir: "Bana 'pardon' dedi; ne dediğini anlamadım, ama, her ihtimale karşı vurdum onu".

3: Binlerce kişi, 'her ihtimale karşı vurulmak üzere' sorgulanır, fişlenir, karalanır, işinden atılır. Demokrasi geleneklerinin bulunduğu rejimlerde işbu "vurma" fiilî değildir; ama istikballer söndürülür. Anti demokratik ya da yarı demokratik ülkelerde ise gerçekten vurulur, ocaklar söndürülür, hattâ aileler yok edilir.

III. Aklama ve İade-i İtibar Safhası

Bu safha, demokrasinin bir kurum olarak mevcut olduğu ülkelerde görülür.

1: Demokratik mekanizmalar çalışmaya başlar. Sivil güçler harekete geçer. Toplumsal demokratik direnişler başlar, haklar aranır, karşı kampanyalar oluşturulur.

2: Akıllar başlara devşirilmeye başlanır. Hukuk felsefesinin temellerinden olan, "insanlar niyetlerine göre değil fiillerine göre yargılanır" kuralı işletilir. Mahkemelerin emir ve kumanda mekanizması altında çalışmaması sonucunda haklar ve itibarlar "imkânlar ölçüsünde" iade edilir; McCarthism mağlûp edilir.

3: Ancak, her şeye rağmen, daima, geriye döndürülmesi imkânsız (irreversible) haksızlıklar ve yaralar o toplum için bir leke olarak kalır.

Bizzat McCarthy'nin kendisinin A.B.D.'de başlattığı bu hareket ve neticesi, bu safha için en iyi örnektir. Bu cinnet kampanyası sadece 4 yıl sürdü, neticede haklar ve itibarlar büyük oranda iade edildi; ancak, herşeye rağmen birçok çamurun izi kaldı.

IV. Karşı İşgal Safhası

Bu safha, demokrasinin bir kurum olarak bulunmadığı veya çok zayıf olduğu ülkelerde görülür.

1: McCarthism kampanyaları, ekseriyetle, normal yollardan halktan siyaset izni almalarını mümkün görmeyen, bulanık sularda balık avlamak peşinde olan ekiplerce başlatılır veya desteklenir.

2: Devlet, 'gizli düşman' sendromu ile bilerek ve kasten "dezenformasyon" (yanlış bilgilendirme) ve "hedef saptırma" labirentine itilir.

3: Bu sûretle, devlet gücü kullanılarak siyasî/ideolojik rakipler bertaraf edilirken, Devlet farkına varılmadan bu güç tarafından gerçekten kuşatılır ve ele geçirilir. Hitler'in Almanya'yı, Baas Partisi'nin Suriye'yi gizli istilası buna bir örnek olarak verilebilir.

4: Bundan sonraki safha, kendisini gizlemeye gerek dahi görmeyen, her türlü muhalefeti 'gizli düşman' değil açıkça 'açık düşman' ilân edip silahla ezmeye yönelen tipik bir dikta rejimi safhasıdır.

www.üsküdarçevresi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder