28 Ağustos 2014 Perşembe

Üstad(!) ve Zihniyet


İlime, öğrenmeye, bilmeye ve bilimsel bilgiye ihtiyacımız var; üfürükçülere değil. Kulu, kulluk görevlerinden dolayı, Allah’ın yerine yargılayanlar yüzünden bu haldeyiz.

Toplumumuzu etkilemenin, yönlendirmenin yolu maalesef dini, emellere alet etmekten geçiyor. İsmini burada anmanın kelime israfı olduğunu düşündüğüm bir şahıs da, yaşadığı her dönemin siyasi çerçevesinin içinde yer almak adına, tehlikeli çıkışlar yapıyor, dikkat çekmeye çalışıyor. Bir de ‘tarihçi’ sıfatını kullanıyor olması ve halkımızın bu kişiyi tarihi bilen olarak kabul etmesi, durumun vahametini ortaya koyuyor olmalı.


Cumhurbaşkanlığı seçimlerine biraz zaman kala, bir televizyon ekranına çıkarak ki bu televizyon kanalına da kasıtlı olarak davet edildiğini düşünüyorum, Tayyip Bey’e oy vermeyenlerin imansız olduklarını ima eden konuşmaları, zaten dini manada sağlam temellere oturmamış olan inanç dünyamızı derinden sarstı. Bu olaydan geriye doğru gidecek olursak yine bu şahıs, Halil İnalcık Bey’in namaz kılmayı bilmediğini iddia etmekten tutun da İsmet İnönü’ye ‘kâfirdi’ diyerek bazı bilmişlikler taslıyor. Bakmayın, İsmet Paşa’nın da lanetlemesi toplumumuz tarafından hoş karşılanıyor ama henüz olgunlaşma aşamasında olan genç beyinler, olması gerekenin aksine uçuruma sürükleniyor. Sonra üniversite tahsilini tamamlamış ancak ufkunun genişlemesini tamamlayamamış zevatla, günlük hayat içerisinde olur olmaz zamanlarda karşılaşıyor ve hayret ediyoruz.

Bu zihin yapısına sahip, cumhuriyet düşmanı da olan kişiler toplumumuzun her yerinde, Osmanlıcı olduklarından bahsedip duruyorlar ancak Osmanlılık kimliğini de tersten yorumlamışa benziyorlar. Facebook, Twitter gibi sosyal ağlarda hesaplar açarak, binlerce kişi tarafından takip ediliyorlar. İşin garip tarafı, insanlarımızın bu fikir ve düşünceleri benimsemeye yatkın bir zihin yapısına sahip olması. Zaten hayatında bir kitap bile okumadan üniversiteden mezun olmuş insanların sayısındaki fazlalık, böyle bir sonuçla karşılaştığımızda bizleri şaşırtmamalı.

Sosyal medyanın yanında, yayımlanan dergilerle de halkımızın beyinlerini yıkanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda, sözde bir tarih dergisinde, Damat Ferit’in çocuklarına ulaşıldığı şeklinde uzun uzadıya yazılan bir raporu, bu derginin manşetine taşınması karşısında Murat Bardakçı Bey’in bu iddiaları belgeleriyle yalanlaması olmasa bu kurmaca aileye inanacaktık. Ve o Damat Ferit Efendi, gözümüze bir hoş görünüverecekti.

İşte bu ve bunun gibi şahıslar, gözlerine kestirdikleri düşmanları hakkında, birden dinsel bir eksiklik kurgulayıp, adına konferans dedikleri zaman israfında insanların beyinlerine bu iddialarını işliyorlar. Mesela yukarıda zikrettim, malum şahsın İsmet Paşa hakkındaki düşünceleri, bir kulun hesabında olmaması gereken meselelerden değil mi? İman ve ibadet kula yapılmadığına göre, kulun kulu yargılama hevesi niye?

İlginç bir şekilde aynı ruh halini Necip Fazıl’da da görmüştüm. Okuyanlar bilirler, Ziya Gökalp hakkında bir kitabında çeşitli iddialarda bulunuyor ve inançsız bir şekilde öldüğünü söylüyor, kibirli bir dille. Benim de aklıma geliyor haliyle, kimin nasıl ruhunu teslim ettiği Necip Fazıl’ı neden ilgilendiriyor? Hal böyle olunca, olmaması gereken bir şekilde, bu zan altında kalmış şahısların takipçileri de, karşı tarafın tuzağına düşerek aynı metotla, zan altında bırakanlara karşı saldırı gerçekleştiriyor. İslamcı olma iddiasının ve İslam’ı temel alan yaşam tarzının, toplumun bir kısmının ya da büyük çoğunluğunun değer verdiği insanları yargılama hürriyetini sağladığını düşünmüyorum. Efendim, o ruhunu teslim ederken Kuran okunmasını istemiş, öbürü ışığın kapatılmasını söylemiş; bunun sağlıklı çalışan insan beyni için herhangi bir faydası var mıdır?

İnsanların doğuştan ve yaşadığı çevreden kaynaklanan ve üzerine herhangi bir düşünce ve davranış tenkidi gerçekleştirmeden kabullenip sürdürdüğü bir hayat tarzı içinde, sırf bu nedenlerden dolayı senin gibi düşünmeyen insanlara kibirle yaklaşmana gerek var mı? Müslüman bir toplumda çoğu gelenekselleşmiş davranış kalıplarıyla şekil vermeye çalıştığın bir hayat tarzında, değer vermediğin ve aşağıladığın Hıristiyan ya da Musevi bir ailenin çocuğu olarak doğmamanın nedeni sen misin? Yok, bizim gelenekselleşen din anlayışımızın tepemize çıkardığı, gündemimizden düşürmediği, bu yazıda zihniyetlerini eleştirdiğim insanlar, işte bu kibrin ve zihin yapısının ürünüdür. İnsanlarımızın, bu tür yobazlara ilgi göstermesinin ve hayatlarını teslim etmelerinin nedeni de, kibrin ve sorgulama noksanlığının sonucundan başka bir şey değildir. Ancak, hayatını mutlak olana doğru tanzim edenleri ve gereklerini yerine getirenleri bu kibir bataklığından ayrı tutmak lazım. Hepsini bir kefeye koymak elbette baştan yapılmış bir yanlış olacaktır.

Sözün özü, eğer bilim yaptığımızı iddia edip, ismimizin önüne ‘tarihçi’ sıfatını koyacaksak, Müslümanların Cihadını Müslüman yaklaşımı ile, Hıristiyanların Haçlı Seferlerini de Hıristiyan gözlüğüyle değerlendirmek zorundayız. Korkmayın, inandıklarımız bizlere kibri değil, öğrenmeyi emrediyor. O zaman fark edeceğiz ki, şahısların ölmeden önce neler yaşadıklarına, inançlarının sorgulanmasına ve öldükten sonra neler yaşadıklarına dair iddialar zihinlerimizde yer bulmamaya başlayacak ve üç beş hokkabaz, bu ülkenin cahil insanlarının dini duyguları ile dalga geçerek nesillerimizin zihinlerini köreltemeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder