7 Aralık 2013 Cumartesi

Rusya'nın Putin'inden, Putin'in Rusyasına: Rusya Federasyonu’nun Coğrafi, Tarihsel, Siyasal ve Ekonomik Yapısı


1. RUSYA FEDERASYONU

Rusya Federasyonu, yaklaşık ABD yüzölçümünün iki katı kadardır[1] ve batıda Urallar üzerinden Moskova'ya ve engin Sibirya ovalarına, doğuda ise Okhotsk Denizi'ne kadar uzanmaktadır[2]. Avrupa Rusya’sı ve Sibirya (Asya) arasındaki sınır Ural Dağları ve Manych çukurluğu ile çizilmektedir[3]. Avrupa Rusya’sı, Kuzey Kutup Denizi'nden başlayıp orta Rusya yükseltileri üzerinden Karadeniz, Kuzey Kafkasya ve Hazar Denizi'ne kadar uzanan bir bölgeye yayılmaktadır.

Rusya Federasyonu Anayasaya göre, eşit haklara sahip olan 21 cumhuriyet, 6 mega bölge, 49 vilayet, 2 federal kent, 1 özerk bölge, 10 özerk yöreden oluşmaktadır. Ülkede görev ve yetkileri itibarıyla Fransa'dan çok ABD'dekine benzeyen ve fiilen hem Yasamanın hem Yürütmenin üstünde yer alan bir Başkanlık sistemi bulunmaktadır.

6 Aralık 2013 Cuma

Olmaz mı? Olur ya….

Bir ilkokulun herhangi bir sınıfı…

Milenyuma ramak kala… 90’ların sonu…

Sınıfa bir müfettiş girer. Mutat olduğu üzre, hayat bilgisi, Türkçe, Matematik derslerinden sorulan birkaç sualden sonra bir soru daha yöneltir sınıfa: “Sınıf başkanınızı nasıl belirlediniz çocuklar?”

Maksat ders kontrolünden sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın misyonu addediği “demokrasi bilinci”nin verilip verilmediğini kontrol etmektir.

Henüz formel eğitim tornasına girmek üzere olan çocuklar bu soruya cevap verecek cesareti kendilerinde ararken, idare edenler ve idare edilenler münasebetinin devlet teorileri açısından aslında ne kadar çetin bir sual olduğundan habersizlerdir. Sualin soruluş amacı da; öğretmenin bakanlığın misyonuna ne kadar uygun hareket ettiğini denetlemek; saniyen talebelerin ahval ve şeraitini gözlemlemektir.

5 Aralık 2013 Perşembe

Selanik Nerede?


“Bundan tam yüz yıl önce Osmanlı şehriydi Selanik. Bu gün sokakta sorsak “Selanik nerede?” diye kaç kişi haritada Selanik’in yerini gösterebilir?”

Balkan Harpleri’nin tarihinden bahsetmeyeceğim. Hani şu “orduya siyaset karıştığı için” kaybettiğimiz savaşlardan. Böyle bir hadsizliğe düşmeyeceğim. Lâkin yüz yıl sonra Balkan Harpleri’nden etkilenen birisi olarak, Balkan Harpleri’nin yüz yıl sonraya etkileri üzerine düşünmeye çalışacağım.

Biz aslında neler kaybettik 20. Asrın başlarında? Galiba Cemil Meriç haklı: “Kaybettiklerimizin belki en değersiziydi toprak.”

Mesela Misak-ı Millî’mizi kaybettik ya da Nizam-ı Âlem idealimizi. Hani önceleri yeryüzünü vatan, gökyüzünü çadır ve güneşi tuğ bilirdik. Doğu Türk’üydük o zamanlar, daha “Batılı” olmamıştık. Sonra Alparslan döneminde başlayan Anadolu serüvenimiz vardı. Tarihin tozlu sayfaları arasında kalan bir Selçuklu dönemi ve ardından Osmanlı…

4 Aralık 2013 Çarşamba

Oğuz Yücel - Tarihin Unuttuğu Kahraman: Nuri Paşa


Çi-çi - Ho-han Yeh sürtüşmesiyle somutlaşan, tarihi süreç içerisinde devamlılık gösteren şeref ile şerefsizliğin mücadelesinde Çi-çi Yabgu’nun safında karşımıza çıkan, Bakü’yü fethederek gönüllerde taht kuran Nuri Paşa’nın, 93 Harbi’nin acı hatıralarını hâlâ silememiş olan Osmanlı Devleti’nin son dönemini oluşturan hayatı, meşrutiyet öncesi ve sonrasını, Trablusgarp Savaşıyla başlayan yakın dönemin bütün savaşlarını, Cumhuriyetin ilk yıllarını, II.Dünya savaşı ve sonrasını kapsar. Bir insan ömrünü dolu dolu yaşayan Nuri Paşa’nın hayatı incelendiğinde karşımıza çıkan askeri, siyasi ve silah sanayici özellikler,i ayırt edici olarak karşımıza çıkmaktadır.

1909 yılında başladığı askerlik hayatı boyunca İtalyanlara, Balkan Devletlerine, İngilizlere, Ruslara ve Ermenilere karşı giriştiği savaşlarda başarılar almış ve rütbesi yüksek olmamasına rağmen Fahri Ferik unvanıyla kendisine verilen görevleri üstün başarıyla yerine getirmiştir. Böylece Nuri Paşa, o dönem neslinin az veya çok tesirinde kaldığı çöküşün, bütün acı ve sıkıntılarını olayların içinde bulunarak bizzat görmüş, yaşamış ve hissetmiştir. O buhranlı dönemin, genç yaşına rağmen kendisine verilen görev ve sorumlulukların ağır yükünün şüphesiz Nuri Paşa’nın karakterine ve ruh dünyasına yansıması, kalıcı tesirleri olacaktır ve bu kaçınılmazdır.Genç yaşına rağmen Trablusgarp’ta Afrika Grupları Komutanlığı[1], Kafkas İslam Ordusu komutanlığı[2] yapmasının ve neredeyse devlet ve milletin geleceğinde kilit rollerden birini oynamasının dayanılmaz ağırlığının verdiği sorumluluk; Paşa’nın 59 yıllık (1890-1949) hayatı incelendiğinde cesur, atılgan, teşkilatçı, sorumluluk sahibi, kafasına koyduğunu yapan- uğraşan, araştırıcı[3], girişimci, çalışkan, mücadeleci, plan üreten, fikir üreten bir karaktere sahip olmasına vesile olmuştur.

3 Aralık 2013 Salı

“Bir” ile “Birlik” Arasında

İnsan dünyada var olduğu günden beri "bir"liğe özlem duydu.
 
Bazen "bir" oldu, bazen "birlik" oldu.

"Bir" olduğunda "bir"liğin verdiği nizam ile nizama girdi. Çünkü "bir"de sen ben yoktu, "o" vardı.

Birlik olunca kendi nizamını inşaa etmeye çalıştı. Çünkü birlik dağılma temayülünde idi. “Bir”in öyle bir problemi yoktu.

İnsanlar bazen birliğin tarihinden hareketle nizam kurdu, bazen birlikte yaşama kendinden kurallar meydana getirdi.

Sonra insan birlikte yaşamayı sistematize edince, birliğin nizamını da sistematize edilebileceğini düşündü.

1 Aralık 2013 Pazar

Alle Menschen Werden Brüder*


Orta Çağ’da Batı, kiliseye karşı reform yaptı.

Tanrı adına orantısız güç kullanan papazları etkisiz bırakmak amaçlanmıştı.

Reform ihalesini Martin Luther almıştı. Yüklenici firma ihale yükümlülüklerini layık-ı veçhi ile yerine getirdi. O ihalede I. Süleyman’ın taşeron firma ile ihaleyi aldığı da iddialar arasında idi. İddialar ispat olunamadı.

Neyse… Maksat hâsıl oldu. Papazların ve kilisenin eski gücü kırılmıştı. Daha sonra ispatı ve tenkiti mümkün olan bir put yontulmaya başlandı. Yeni din: bilimdi.

28 Kasım 2013 Perşembe

Türk Eğitiminin Otolizi ve Hidrolizi Yahut Mutasyonu

Türk Eğitim sistemi hakkında daha önce de bir yazı kaleme almıştık. Gelen tepkiler ve e-postaların ısrarla devam etmesi üzerine Ülkücü Hareket merkezli yine bir eğitim yazısını da kaleme aldık. Eğitim ile bu kadar ilgili ve hassas bir yapımızın bulunması bir öğretmen olarak doğrusu beni tahminlerimden öte bir alaka ile karşı karşıya bıraktı. Süreç içerisinde gelişen diğer gelişmeler ise bu kez yine farklı bir yazıyı eğitim merkezli olarak kaleme almaya bizi itmiş oldu.

Malumunuz gündemimiz son günlerde bir hayli yoğun bir şekilde "dersane meselesi". Bu durum, hükümeti ile malum bir cemaat arasındaki ipleri de gerdi ya da bu şekilde lanse edildi. Malum cemaatin alt kesimlerinde bir telaş ve temaşa hali yok değil. Fakat asıl endişelenmesi gereken üs kesim değil mi? Bu konuda sanıyorum ki hepimiz hemfikirizdir. Onları ise gerçek manada endişelendiren bir durum olmadığı düşünüyorum. Çünkü bir büyüğümün deyimiyle olan bitenlerin "cambaza bak" hadisesi...