2 Ocak 2014 Perşembe

Türk Tarihçiliğinin Paradoksu


Bir arkadaşım bir akademisyenin mini-makalesinden hareketle Kimmerlerin Türk olduğunu savunmuş, O'na istinaden yazılmış cevabımdır:

Genel olarak tarihçilerimizin, tarih disiplini tahsili dışından biri olarak metodolojik olarak düştüğünü düşündüğüm bir hata diyemesem de istemsiz kusurun mevcudiyetini düşünüyorum.

Türk kelimesi malumdur ki İsa Nebi'nin doğumun öncesine rastlanan bir isimlendirme. Kısaca tarih ders kitaplarımızda bilinen en eski hükümdarı Tuman'dan (bize daha çok Teoman diye öğrettiler.) beri bu isimlendirme var. O'nun oğlunu biz Çinliler tarafından Mao-tun olarak isimlendirildiğini ve Kür - Şad'ın amcası olan ve Atsız'ın Kara Han olarak isimlendirmeyi tercih ettiği hükümdarın ismine Kieli olarak rastlarız. Büyük ölçüde Türk isimlerinin Çinlilerce anlaşıldığı üzere ve Çin yazısının el verdiği ölçüde yazıldığı açık. Çinliler tarihin en erken dönemlerimden beri yazmışlar, yazmışlar ve yazmışlar. Daha önemlisi de muhafaza da etmesini bilmişler. Fakat Çinlilerin tarihe "ASIMILASYON" ve "BÖL, PARÇALA,YÖNET" gibi kavramların mucidi olmak gibi önemli(!) bir katkısı olmuştur. Demem o ki Çinlilerin tarihçiliğine ancak bir Çinli gözünden bakıldığından işlevsellik arz eder.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Göktürklerde Osmanlı’yı görebiliriz

SAMET ALTINTAŞ
29 Aralık 2013

Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı. Orta Asya tarihi üzerine çalışan nadir uzman akademisyenlerden olan Taşağıl, “Türk tarihi göç-boy sistemi-model devlet üzerine kurulu. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti de Göktürklerin devamı oluyor.” diyor.

Dörtnala, uzak Asya’dan gelen Türkler kim?
Türklük, M.Ö. 3000’den günümüze akan büyük bir ırmak. Zaman içinde buna sağdan ve soldan başka kollar katıldı. Ama ırmağın esas adı Türk olduğu için hepsi bunun içinde yer aldı. Kaldı ki böyle bir çağda safkan ırk aramak doğru değil. Laboratuvar ırkçılığı son derece insanlık dışı. Sosyolojik anlamda millet dediğimiz şey, kültürden oluşur, genlerden oluşmaz.

28 Aralık 2013 Cumartesi

Sözde Kürdistan'ın Olası Komplo Teorisi


Bu mesele ile ilgili olarak kendimi bildim bileli yazılan yerli yabancı kaynakları okumaya gayret ederim. Konu hakkında yazılmış olan yabancı kaynakların durumu hiç de iyi değil. Nazilere rahmet okutan Türkler ve Türklerin ülkesi ile karşılaşırsınız. Durum hakikaten böyle midir, değil midir diye herhangi bir şekilde değerlendirme yapmaksızın sadece çeşit açısından basılan kitap sayısı Türkiye'nin aleyhinde olanlar açısından oldukça iyi durumda. Galiba biz tıpkı "Ermeni Meselesi"ni senelerce umursamadığımız, önemsemediğimiz ve bugün başımıza bela olduğu üzere dikkate değer bulmuyoruz. Bahsettiğim kitapların bibliyografyasına girişecek değilim.

Ana maksadım ilk olarak durum tespitlerinde bulunmak. Kendi konumumuzu tayin edebilirsek bulunduğumuz koordinatlardan bize yaklaşan tehdit ya da ona benzer herhangi bir tanıma karşı daha net bir duruş sergilemek adına ilk adım olacaktır. İkinci olarak karşı tedbir olarak uygulanana bazı uygulamalarının etkinliğinden söz açağım ki tahmin ediyorum ki söyleceklerim hoşa gitmeyecek. Üçüncü ve son olarak biraz komplo teorisi denemesini; biraz strateji merakı, biraz da hayat tecrübesinin verdikleri nispetinde değerlendirme cüretinde bulunacağım.

24 Aralık 2013 Salı

Diğer Kar Taneleri ve Sen


Bu şiiri yazmak için
Uzandım bir kağıda
“Niçin”i bilinmez “hiç”in
Ama kağıt yırtıldı usulca…
Kar yağıyordu…
Yağmur gibi,
Rahmet gibi değil
Kar gibi
Kendi gibi
Kar yağıyordu…

İki Cihan Harbi'nin Kaybettirdiği İki Cihan'a Bedel İki Hasletimiz...

Herkes ölüyor ama
Herkes Enver gibi ölemiyor.
Volkan Ekiz

Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Süleyman Gündüz'ün kaleme almış olduğu linki verilmiş olan yazıya cevabımdır:

S. Gündüz: 

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanGunduz/sarikamis-harek%C3%A2ti-olmasaydi/44761

Türk milletinin tarihi yürüyüşünün durdurulduğu dönemlerin 100. yıllarını idrak etmeye başladık. Balkan Savaşlarının 100. yılını geride bırakmak üzereyiz.

İki gün sonra da Sarıkamış harekâtının 99. yılını anacağız. Tarihimizde 1863 Viyana bozgunuyla başlayan duraklamanın, ardından gerileme ve çöküş dönemlerinde birçok trajik vakıa yaşanmıştır. Bunların başında şüphesiz iki tanesi önemlidir.

Bunlardan birincisi 1876-77 Osmanlı Rus harbidir ki halk tarafından 93 harbi olarak adlandırılır. Büyük tarihçiler bu savaşı gerçek anlamda Osmanlı Devleti'nin miadını tamamladığı ve Türk milletinin tarihsel yürüyüşünün durdurulduğu savaş olarak kabul ederler. Ardından gelişen her olay Anadolu'da kalabilme mücadelesidir.

İkincisi ise 24 Aralık 1914'de I. Dünya Savaşı'na girişimizle birlikte yapılan Sarıkamış harekâtıdır.

Bu harekât esnasında yaşananların tanıkları çok yakın bir zamana kadar aramızdaydılar. Sarıkamış harekâtı zihinlerimizde büyük bir acı olarak yer aldı.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Rusya'nın Putin'inden Putin'in Rusyası'na: Soğuk Savaş Sonrası Kimliksel Dönüşümde Yaşanan Sorunlar



Boris Yeltsin’in başkanı olduğu SSCB Rusya Cumhuriyeti 12 Haziran 1990’da bağımsızlığını ilan etti ve Komünist Parti Rusya’da yasaklandı. Durumdan hoşnut olmayan güçler 1991 Ağustos ayında darbe gerçekleştirdi. Ancak Boris Yeltsin darbeyi bastırdı ve Gorbaçov’u iktidardan uzaklaştırdı. Yeltsin ve ekibi bağımsızlık ilan ettiklerinde aslında SSCB’yi başka bir formatta yaşatma düşüncesi taşıyorlardı. Fakat gelişmeler istedikleri gibi gerçekleşmedi. SSCB’ye bağlı Cumhuriyetler birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. Böylece SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan bağımsız devletlerden bir tanesi de Rusya Federasyonu oldu ve Yeltsin kurulan bu bağımsız devletin ilk başkanıydı.[1]
Rusya Federasyonunun ortaya çıkısı aslında gecikmiş bir dönüşümdü. Çünkü Habsbawm’a göre Sovyetler Birliğinin kurulmasına yol açan Rus devrimi ile birinci Dünya savaşından yenilgiyle çıkmış diğer çok uluslu imparatorluklar olan Habsburg ve Osmanlı imparatorluğundan farklı olarak, Rus imparatorluğu parçalanmaktan kurtulmuştur. Böylece Rusya yıllardır iki kıtada hüküm süren çok uluslu bir devlet olarak kalabilmiştir. Dolayısıyla bu görüşe göre yaşananlar geciktirilmiş “imparatorluk” tasfiyesinden öteye gitmemektedir. [2]

20 Aralık 2013 Cuma

Var Bu İşin İçinde Bir "Edgar Hoover"

Gün geçmiyor ki bir hükümet üyesinin ya da yanlısının bel altı kasedi piyasaya çıktığının iddiası yer almasın, birkaç emniyet müdürü koltuğundan olmasın. Olaylar bir hayli ilginç. Hükümetin bu gibi kaset olaylarına başından beri sessiz ve seyirci kaldığını biliyoruz. Önce CHP lideri Baykal, sonrasında MHP'li 10'dan fazla ismin başına gelen hatta Cübbeli Ahmed Hoca'yı bile bu kervana katan "kaset" skandallarının hiçbir şekilde hükümetçe ardı kovalanmadı, araştırılmadı.

Bir ülke düşünün ki 10'dan fazla milletvekilinin önce evine girilecek, sonra kameraya yerleştirilecek. Hemen ardından en mahrem halleri kaydedilecek ve sonrasında ise internete servis edilecek. Peki, tüm bunlar olurken bu ülkenin "İstihbarat" kurumları ne iş yapıyor diye soran bir kişiye henüz TV ekranlarında tanık olmadım, köşe yazılarında okumadım. Hoş, bazı kasetlerin sahte olduğu aşikar. Fakat ne olursa olsun yankıları ise bir önceki genel seçimlerde hiç de öyle olmadı ve MHP iyimser bir bakışla en az yüzde 3 oy kaybetti. Baykal CHP'nin başkanlığını bıraktı ve yerine Baykal ile karşılaştırıldığında iktidar bakımından çok daha iddiasız, tecrübesiz ve hükümet politikalarının çok çok işine gelecek olan bir isim getirildi. Cübbeli Ahmed Hoca gibi bir isim "kadın pazarlamak" gibi bir itham ile bir seneyi aşkın bir süre boyunca hapis yattı.