12 Nisan 2017 Çarşamba

Çağhan Sarı - Türkiye'nin Referandum Notları

Uzun bir aradan sonra tekrar Üsküdar Çevresi'nde sizlerle olmanın mutluluğunu tarif edemiyorum. Yazar arkadaşlarımla öz evladımız kabul ettiğim bu platforma karşı sergilediğim ihmalden ötürü platform kurucumuz O. Berat Çelebi kardeşimin haklı sitemlerine maruz kalıyordum. Buna bir nihayet vermek için, 16 Nisan'da Türkiye'de kurulacak referandum sandığına birkaç gün kala tarih koridoruna girip referandum geçmişimizin notlarını derlemeye çalıştım. Sizin yazıyı referanduma birkaç saat kala yahut referandumun sonrasında okuma ihtimaliniz bulunuyor. Türkiye kaç defa referanduma gitti, en çok hangi tercih çıktı sorularına bakalım. 

2 Ağustos 2016 Salı

Harbiyeliler Üzerine...

Siz darbeci değilsiniz,
Siz elinizi kana bulamadınız,
Siz bu vatanı sevdiniz,
Siz "devlet" için nefes aldınız.

Hasılı kelam, kötü bir iş yapmadınız. 
Lâkin bedel ödemek size de düştü.

Size kıyanlar koskoca bir maziye,
Size kıyanlar iki bin iki yüz yıllık bir tecrübeye kıydı.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Zat-ı Muhtereme Hitaben...

Yalan yok, yazmak ile yazmamak arasında çok fazla gidip geldim. Yazıp gönder ya da paylaş butonuna basmadan sildiklerim bende saklı. 

Akl-ı selim bu toprakları terk edeli çok oldu. Fakat bir büyüğümden çokça işittiğim ve yeni idrak ettiğim üzere "insan söz söylemeye kadir değildir." Lakin, söz yahut laf, hatta laf-ı güzaf ve dahi lakırdı ve küfür de olsa vakti geldiğinde bir doğum sancısı yaratıyor. Sabah günlük rutin olarak gezdiğim gazetelerde köşe yazarlığı yapan tanıdık bir ismi gördüm. 

Zat-ı muhtereme hitaben;

Merhum Hocam ve O'nu takip eden sayıları belli üniversite öğrencisini hedef tahtasına oturtarak, tuttuğu köşe başından ''totaliter düşüncelere hevesli gençlerin mutlaka elini öpmesi ve feyiz alması gereken mübarek adam'' gibi bir ifadeye başvurmuştunuz. Unutmadım, unutmadık, unutmayacağız, velakin;

1 Mayıs 2016 Pazar

Oğuz Yücel - ttihatçılar Nasıl Bir Devlet Devraldılar?

Son çare olarak uğurlarında savaşılmaya değer 
değillerse ilkeler neyi temsil etmekteler[1]

Günümüz Türkiye’sinde siyasi zihniyetin de buna çanak tutmasından kaynaklanan bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Aydınlarımız bile kavramlar arasında bir fikir birliğinde buluşmamışken, bu olumsuzluk millet nezdinde daha keskin çizgiler oluşmasına sebebiyet vermektedir. İlim, bilim yapması gereken üniversiteler ve burada görev yapan akademisyenler, tarihe ideolojik olarak yaklaştıklarından hakikatten uzaklaşıyorlar. Onların bu davranış biçiminden kaynaklanan boşluk, kendi çıkarı için hakikati çarpıtan, şahsiyeti bozuk ve ayaküstünde bin tane yalanı sıralayan bir güruhun ortaya çıkmasına sebep oluyor.

22 Nisan 2016 Cuma

Galip Ağabey'e Sesleniş!..

Sevgili ve Muhterem Galip Ağabey;

Seni tanıyacak yaşta değildik, affeyle. Hoş, tanışma fırsatımız da olsa üzerimizde kısa donlarımızla muhtemelen sakallarını çekiştirir, gözlüklerine ilişmeye kalkışırdık. Lakin seni, sana hürmet eden büyüklerimizi dinledik. Biz de onlar gibi hürmet duyduk gıpta ettik.

Biz bazen sana küstük,
Bazen birbirimize;
Sen hiç birimize küsmedin
Sen kimseye küsmediğin için
Biz hep bir aradaydık belki de[1]

20 Mart 2016 Pazar

Yeni Doğanlar İçin Aranağmeler


Güzel çocuk…

Umarım bu dünyaya, ondan çok bir şeyler bekleyerek gelmedin… Zaten gelir gelmez ağlamandan sen de sıkıntılı bir şeyler olduğunu hissetmişsindir.

Doktorlar, bu hadiseyi ciğerlerine ilk defa yakıcı bir madde olan oksijen dolması ile açıklıyorlar ama sana bir sır vereyim: içine dünya dolduğu için ağladın…

(Güzel bir giriş oldu sanırım. “Sır”rı öğreniverdin hemen. Bir büyüğüm söylemişti, her sırrın bir esrarı her esrarın bir tesiri vardır diye. İstemediğin tesirlere maruz kalmayasın diye sırrına sahip çıkman lazım.)

Madem içine dünya dolduğundan ağladın, dünyayı içinden attıkça mutlu olacaksın çocuk… Daha bi adam olacaksın hem. Adam dedik diye feminist ablaların, ağabeylerin kızmasın adamlığın cinsiyetle değil insaniyetle –hem de yakinen– alakası vardır.

22 Şubat 2016 Pazartesi

Oğuzhan Yücel - Cemiyete Işık Tutan Kalem Olmak(!)

Bu yazı ne bir parodi ne de hakikat yolculuğuna işlenmiş bir nakıştır. Yazarın muhataplarının bile okumayacağı bir serzeniştir. Belki hezeyandır. Kim bilir, ancak tespit, tahlil veya tenkit değildir. Nitekim buna yeltenmez, yeltenemez. Sosyal medya feylesofluğuyla halledilebilecek şeyler (!) için de herhalde bu kadar zahmete girişilmez. Mesele, yazılarımızda olmasını istediğimiz hususlardır. Yazılarımızın barındırması gereken olmazsa olmazlardır.

Evet. Gelin hep beraber nasıl ışıldayan bir kalem haline gelinebileceğinin tarifini birlikte yazalım. Biraz cûret biraz müşkülpesentlik tamam o bizleriz işte! Lümpen olmaya beş kala. Öncelikle yazıların girizgâhını belli belirsiz bırakmakla başlayacaksınız. Temel kavramları sıralayıp manalı manasız cümleler kurmalısınız. Cümleleriniz tanım diyelim ve atıf yapıyorsunuz haliyle, sayfa sonunda değil de metin içinde parantezle göstereceksiniz – Apa usulü ile- ancak sayfa numaralarınızı koymayacaksınız. Yani (Turan, 2008, s.35) değil (Turan, 2008) yapacaksınız ki, okuyanlar sizin ne derin bir ufka sahip olduğunuzu ve sıradan bir sayfanın alelade cümlesiyle değil kitabın tamamını adeta tek cümle özet geçebildiğinizi görsün. Yazınızda alabildiğine uzun cümle kurmanız çok önemli. Kuracağınız her uzun cümle, bir paragrafı aşmalı ki, düşündüklerimi bakın nasıl da ifade ediyorum ama mesajını net verebilsin. Yok maazallah kısa cümlelerle meram anlatır, virgülün ve bağlaçların haricinde arada bir nokta koyarak yeni cümleye başlamanın da sıhhatli olduğu gerçeğine boyun eğerseniz okurlarınız tarafından anlaşılırsınız. İşte bu olmamalı. En azından cemiyetin devası iddiasındaki kalemlerimiz daha kapalı anlatımlara sarılmalıdır. Neticede yazı yazan içindir, şiir şair içindir. Okuyucu kast sisteminin zemin katında ikamet ederken olacak iş değil gerçekten.