6 Eylül 2013 Cuma

Devlet Babanın Metruk Çocukları



Vatan namustur, kaderine terk edilemez.
Gazi Mustafa Kemal

Galip Erdem, 80 Darbesi mahkemeleri görülürken hiç yapmadığı mesleğini; avukatlığını hatırlamış ve cübbesini giymiş. Ötüken Yayınlarından çıkan "Ülkücünün Çilesi" kitabında O'nun kaleminden çıkan her biri ciddi bir zeka ürünü yazıları okurken benim de bir "öğretmen" olduğum aklıma gelmiş olmalı ki eğitim hakkında bir yazı yazmaya "besmele" çektim. 

Eğitim hadisesi Türkiye'mizde bir hayli bir kurcalanan, önceleri her hükümet dönemi; kelimenin manasını yanlış idrak etmiş olacağız ki bir kez tadil edilen bir meselemizdi. Artık bu "tadilat" fecaatte kendini bir safha daha ileri götürmüş ve her bakan değişiminde bir eğitim sistemi değiştirir hale gelmiş durumdayız. Öyle ki Tanzimat'tan bu yana eğitim sistemimiz 90'dan fazla kez değişmiş ve değişim sayısı 100'e yaklaşmıştır. 

Devlet Babamız bu işlerden o kadar bir elini eteğini çekmiş ve öylece kendisini köşesine kapatmıştır ki ortada dolaşan yaramaz çocuklar "terbiye" işini üstlenmiştir. Eğitimde herkesin belki de eski ders kitaplarından aşina olduğu talim terbiye kurullarınca içerik ve müfredat belirlenirdi.

Birkaç sene önce hemen hemen hiçbir ön hazırlık olmaksızın radikal bir değişime gidildi. 4 + 4 + 4 denilen sistem özünde bir iyileştirme yapıldığı gözükse bile aradan geçen bir iki sene içerisinde bile yeniden tadil edilmesi ve aslına uygun davranılmaması yine bir eğitim düzenlemesi söylentilerini açığa çıkarmıştır. Artık takip edilemez hale gelmiş olan sınav sistemleri işin başka bir boyutudur. Çalınan sınav soruları, şifre iddiaları ise içimizde kalan uhdeler olarak halen yerlerini muhafaza etmektedir. Bu konuda milyonlarca kişinin umutlarına tecavüz eden ve aleni şekilde istikballeri gasp eden hırsızların "cezai müeyyideler"den de kendilerini kurtarabilmeleri hayli dikkat çekici bir konudur. Kamuoyunun da bu konuda kendi haklarının takipçisi olmaması, haberlerinin yapılmaması ve köşe yazarlarının takibinden de kurtulmaları üzücü bir durumdur. 

Eğitim meselemiz göstermelik "memleket meseleleri" kampanyaları ile de bir yere varamamış ve maalesef ihtiyaç hissedilen niteliklerde insan yetiştirmeyi başaramamıştır. İnsanlarımız maalesef okullarından mezun olduktan sonra eğitim hayatları boyunca öğrendikleri birçok şeyi hemen hemen hiç kullanmayarak iş hayatı içerisinde "tezgah"ta yeni bir eğitime tabii tutuluyor... 

Öyle bir eğitim sistemi düşünün ki öğrencisinden öğretmenine, öğretmeninden okul müdürüne, milli eğitim müdürüne kadar hiç kimse memnun olmasın. İş dünyası memnun olmasın. 

Üçe bölünmüş 4 yıllık eğitimi ilk işittiğimde; açıkçası beğenmiştim. O zaman işittiklerimize göre 66 aydan itibaren okula başlayacak olan çocuklara ilk sene okuma yazma öğretilmeyecek ve 2. sene okuma öğretilerek 4 yıllık ilk kademe öğretim tamamlanacaktı. Sonrasında gelen ikinci kademede ise çocuk aktif rehberlik hizmeti de alarak dilerse temel meslek eğitimi alabilecekti. Üçüncü kademede ise daha ciddi bir eğitim verilerek ve sınıfta kalmanın da yeniden getirildiği bir sistem ile üniversite hayatına aldığı belirli mesleki eğitim doğrultusunda daha emin bir şekilde üniversite tercihlerini yapacak "İDİ". ve tabii ki öyle olmadı. 

Çünkü bu sistem en az iki üç sene sürecek ciddi bir altyapı çalışması gerektiriyordu. Okullar fiziki açıdan, öğretmenler formasyon açısından ve kitaplar da talim terbiye açısında büyük bir özenle hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalı idi. Peki bunun yerine biz neler yaşadık? Tabii ki yaşamamız gerekenleri. Hiçbir altyapı çalışması yapılmadan sisteme yine bir "ben yaptım, oldu" klasiği ile maruz kaldık. İkinci kademe eğitimde öğrenciler meslek eğitimi alabilecekken sadece "imam hatip" eğitimi alabilir hale geldi. Çok fark edilmedi. Lakin ülkemizde ikinci eğitimde imam hatip harici herhangi bir meslek dalında eğitim almak şu an için mümkün değildir. 

Bir söz var ki ilk duyduğumda beni rahatsız etmişti. "Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir". Maalesef güzel bir başlangıcın devamını getirmedik. Yine kafası karışık, rehberlikten uzak, mesleki seçiminin ise hemen hemen toto-loto mantığında ilerlediği bir düzen içerisinde mutsuz insanlarımızın sayısını arttırıyoruz. Merkezi yapılan sınavlarımızın hemen hemen hiçbiri artık kendini bir şaibeden ve ciddi deliller barındıran skandal haberlerinden kurtaramaz hale geldi. Peki nasıl bir eğitim? 

  • Rehberlik hizmetlerinin eğitimin her kademesinde aile ile de işbirliği içinde bulunduğunu, rehberliğin adının değil; "şan"ının da bulunduğu bir eğitim. 
  • Çocuklarımızın eğitimin eğlenceli ve yaratıcı taraflarını tanıyabileceği bir senelik okul öncesi eğitim.
  • Çocuklarımızın okuma yazma öğrenme şartına bağlı olarak geçme kalmaya tabii olabilecekleri bir eğitim. 
  • İlk eğitim boyunca belirli aralıklarla tamamen tarafsız değerlendirmeye tabii tutulacağı ve bu şekilde sadece öğrencinin değil, öğretmenlerin de değerlendirileceği bir eğitim. 
  • Çocukların eğilim, yetenekleri ve zekalarının dikkate alınarak rehberlik edilerek temel mesleki eğitim alabilecekleri bir ikinci kademe eğitim. 
  • Okulda yapılan sınavların da merkezi nitelik kazanacağı ve yine öğrenci ile birlikte öğretmenin de değerlendireceği bir eğitim. 
  • Çocukların okudukları ikinci kademenin dikkate alınacağı ancak farklı bir alana doğru da yönelmelerinin kısıtlanmadığı ince elenip sık dokunan bir rehberliğin aktif olduğu bir eğitim. 
  • Rehberliğin eğitimsel danışmanlığın yanı sıra öğrencilerin psikolojik bakımdan hayata hazırlanacakları, karşılaştıkları güçlüklerle ve kişisel sorunlarında mücadelesinde yardımcı olacağı bir eğitim. 
  • Lisenin her kademesinde yeterliliğin ön planda olduğu bir eğitim. 
  • Okul sınıflarında senelerin harcandığı bir eğitim değil; çocukların laboratuvarı tanıdığı, her alanda okullarında uygulamalar yaptığı, dünyayı tanıyabildiği bir eğitim. 
  • Çocuklarımızın en az bir, duruma göre iki yabancı dil öğrenebildiği bir eğitim. 
  • Yaz tatilinin dilenirse "lay lay lom" geçmediği, bu süre zarfında okulların atıl olmadığı, dileyenlerin kendi istekleri ve dilekleri doğrultusunda yormadan, yorulmadan sıkılmadan eğitimlerini sürdürebildikleri bir eğitim. 
  • Gelir düzeyi yetersiz olduğu ailelerin başarılı çocuklarının burs olanaklarından faydalanabildikleri bir eğitim.
  • Çocuklarımızın spor türlerini tanıyabildiği ve mümkün mertebe profesyonel kulüplerin de asistanlığında spor yapabildiği bir eğitim.(Almanya'nın üç milyon Türk'ten bu kadar çok futbolcu çıkarmasına rağmen bu oyuncuların Türkiye'den çıkamaması acı bir durum) 
  • Çocuklarımızın yalnızca öğretmen kurbanı olmayacağı, eğitim yöneticilerinin koltuklarında oturmayacağı, öğrencileri de tanıyıp gelişimlerini takip edebileceği bir eğitim. 
  • Sorunlu öğrenciler için gerekli müdahalelerin yapıldığı ve gerekli görüldüğünde profesyonel yardımların alındığı bir eğitim. 
  • Disiplin kuruluna gerek kalmayan eğitim. 
  • Öğrenci velisinin kişisel ihtiraslarının öğretmene zarar veremediği bir eğitim. 
  • Çocuklarımızın milli benlik ve vatandaşlık kavramlarına sahip olduğu ve evrensel ahlaki değerlerin yüceltildiği eğitim. 
  • Seçmeli derslerin boş geçen ve tabiri caizse fasulyeden olmadığı, yahut tek bir ders ile sınırlı kalmadığı nitelikli seçmeli derslerin var olduğu bir eğitim. 
  • Öğretmenlerin ilk kademede öğrencilerini hayat memat meselesi olmadıkça eğitim süresi tamamlanmadan bırakmadığı bir eğitim. 
  • Çocuklarımızın geçerli nedenler belgelendiğinde tamamen ücretsiz taşındığı ve beslenebildiği bir eğitim.
  • Vakıf eğitim kurumlarının bulunduğu fakat eğitim kurumlarının cemaatlere ya da herhangi bir sosyal guruba terk edilmediği bir eğitim. 
Adına bin yıldır Türkiye denilen bu toprakları yapan bizleriz ve eğitim meselesi şakaya gelmez. 

Kuranı Kerim Zümer Suresi'de şu şekilde buyuruyor: 

Kul hel yestevîllezîne ya'lemûne vellezîne lâ ya'lemûn. 

De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Allahû Âlem

www.uskudarcevresi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder