24 Aralık 2012 Pazartesi

Mer’i Hukuk ve Hz. Yunus*

“Hukuk” ve “nizam” kavramları insanın var olduğu günden beri mevcut iki kavramdır. İnsanlara bir vasat sağlayan, bu vasatın kaidelerini inşaa ederek “belirliliği” tesis eden, belirlilik neticesinde “güvenliğini” muhafaza eden insan tüm bunları şüphesiz ki “hukuk” sayesinde gerçekleştirmektedir.

Hukukun muhataplarını çeşitli kategorilere ayırmak gerekirse: hukukun aralarındaki nizamı muhafaza etmeye çalıştığı vatandaşlar, hukukun uygulayıcısı olan hâkimler, hâkime hukukun uygulanması konusunda ve vatandaşa hakkını arama hususunda yardımcı olan avukatlar, hukuk teorisiyle ilgilenen bilim adamları ve nihai olarak hukuk kurallarını (=kanun) belirleyenler yani kanun koyucular başlıkları açılabilir. İlk dört başlık başka yazıların mevzuu olmakla birlikte bu yazıda kanun koyucular incelenmeye çalışılacaktır.

“Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan
Halka müderris olsa da Hakk’a asi olur!”

Kültür Nokta-i Nazarından Konformizme Bir Tenkit Tecrübesidir*

Kültür (culture) Fransızcada “yetiştirme, tarım” mânâsında kullanılır. Ziya Bey’in (Gökalp) “kültür” kavramı yerine ikame etmek istediği “hars” kelimesi Arapçada “çiftlik” mânâsına gelmektedir. Her ne kadar ıstılah mânâsı olarak tatmin edici, efradını cami ağyarını mani bir tanımı bulunmasa da “kültür” yahut “hars” kelimelerinin etimolojisinden hareketle bir tanım yapmamız iktiza ederse,”kültür” bir ferdin yetiştiği, kendini bulduğu ve kendi olduğu; ahvâl, vasat ve şerait olarak ifade edilebilir. Yine kültür, mahallîdir ve millîdir. Âlemşümul bir kültürden bahsedilemez. “Türk Kültürü” “Anglo-Sakson Kültürü” şeklindeki ifadeler de bu cüzdendir.


17 Ekim 2012 Çarşamba

Vatan Üzerine - II -

Not: Vatan Üzerine - I - yazısının devamıdır. Yazının bütünlüğü açısından bir önceki makalenin de mutlaka gözden geçirilmesi ehemmiyet teşkil eder.

Günümüz Türk milleti ve özellikle Türkiye için durum bir hayli karmaşık bir haldedir. Çünkü Türkiye hem konumu hem de tarihi gereği birçok ülkeye nasip(!) olmayan özel bir konumdadır. Rahmetli Reha Oğuz Türkkan’ın ifadesi ile “Biz obamızı çakalların yolu üzere kurmuşuz.” Türkiye’deki gerek kendi iç dinamikleri ve gerekse dünya klasman ülkeleri arasında gelişen rekabetten en doğal netice olarak millet etkilenmektedir. Bu hal düşünce dünyasında değişimlere, davranışlarda farklılaşmalara ve yeni toplumsal sınıfların yahut gurupların oluşmasına neden olmaktadır.

"Vatan" Üzerine - I -

Vatan, kuvvete râmolan vefâsız bir kadına benzer… [1]
Durmuş Hocaoğlu



İnsanlar doğdukları an itibari ile kendilerini kurulu bir düzenin içerisinde bulurlar. Doğanın kendine has yasaları uyarınca her canlı bir anne babası var olagelmiştir. Bu düzen, insanoğlu için mikro düzeyden makro düzeye kadar gün be gün safhalar atlar, merhaleler atlatır; bir bebeğin nazarında… İnsanoğlu doğduğu andan itibaren gerek teolojik gerekse felsefi olarak var oluşunu sorgulamış, kendince belli neticeler elde etmiştir. Çok basit bir gözlem ile ilk tadılan şey anne sütü olur. Gözler ilk anne babaya bakar. Dil ilk defa anne baba der, çoğunlukla. Ev denilen bir çatının altında tabiatın vahşiliğinden korunuruz. Lakin dünyada ilk olarak tanıdığımız şey annemizin kokusu olsa gerek. İşte milli kimlik burada başlar. Kundaklandığımızda, ağzımıza bir emzik verildiğinde ve özellikle bir ninni dinlediğimizden andan itibaren biz “bir milletin üyesi, bir vatanın ferdi” haline gelmişiz demektir.

2 Ekim 2012 Salı

Malum Olaylar...

Başlığa "Malum Olaylar" dememin sebebi aşağıda sunuş kısmının altında yer alan satırları okuduğunuzda "ben bu filmi izlemiştim" ifadesinin zihninizde zuhur edeceğini tahmin ettiğimdir. Bizim bugünlerde yaşadığımız birçok vakia aslında "sosyal psikoloji" deneyi olarak denenmiş ve başını gördüğünüzde sonunu yaşamadan izah edebileceğiniz hadiseler. Buna dair bir makaleyi geriye dönük zaman zaman yapmış olduğum okumaların birinde rast geldim ve ülkesi için güzel günler hayali kuranlarla üleşmek arzusu hasıl oldu.

20 Eylül 2012 Perşembe

İslamofobi vs İslamodium ve Oryantalist Çok Eşlilik Bakışı

Yazacaklarım özellikle bayan arkadaşlarımızı rahatsız edecek ama yazmadan da edemedim:

Yine yazacaklarım benden önce bu konuda kalem oynatanlara doğrudan yahut dolaylı bir eleştiri değildir. Kendimce modernleşme kıskacına düşmüş "Ümmeti Muhammed"in içinden "Bizanstan geçme hastalıklarımıza" dair bir fasıladır.

İslamofobi, karikatür krizleri, ifade özgürlüğü, İslam, aktüel, kin, nefret ve pasif agresif saldırılar...

Kime ve neyi anlatmak istiyorsunuz?

5 Eylül 2012 Çarşamba

Harf Inkılabına ve Eğitime Dair -I-

Not: Metin Münir'e ait linkteki yazıya dair bir eleştiridir. Yazı bir e-posta olarak kaleme alındığından uslubu makale uslubunda değildir; affınıza sığınarak yayınlıyorum.

Link: http://ekonomi.milliyet.com.tr/bana-kotu-egitim-sistemi-goster-sana-musluman-ulke-gostereyim/ekonomi/ekonomiyazardetay/17.05.2012/1541415/default.htm

Öncelikle bir konuya açıklık getirmek gerekir; birbirinin yerine eş anlamlı gibi kullanılan üç kelime birbirinin aynı değildir.

3 Ağustos 2012 Cuma

Kod 8/8/8 Soğuk Savaş Yeniden


Not: Bu yazı Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce elim bir şekilde kapatılan Türk Kültürü Kulübü'nün yayın organlarından biri olan "Türküm" dergisinin 2009 yılı ilk sayısında yayınlanmıştır. Yazılma tarihi 12.9.2008'dir.

Neo-liberalizm misyonerlerinin, Batı taraftarı teorisyenlerin bir “idea”sı olarak dillerinden düşürmedikleri “Yeni Dünya Düzeni” sürekli şekilleniyor. Bunun meyvesi olan Büyük Ortadoğu Projesi kısa bir süre sonra Genişletilmiş Ortadoğu projesi olarak gömlek değiştirdi. Ancak yaşanan süreçler gösteriyor ki uygulanmak istenen hâsılı evvelinde “Avrasya Projesi”dir. Kukla devlet, Petro-devlet, Haydut devlet gibi sıfatlar üreterek ve bunları destekleyici gerçekleştirmelerinin beraberinde hala tartışma konusu olan terör eylemlerinin ışığında ABD için güneş dün olduğu kadar parlak değildir.

29 Haziran 2012 Cuma

Neveser Kökdeş ve Şeker Pembesi Romanlar



“Kuş olup uçsam sevgilimin diyarına
Saçından bir tel alsam ah taksam başıma
Söylesem sevgimi, kalbimi açsam ona
Aşkımın çiçeğini taksam başına
Sözleri ah sitemkâr kıskanır beni yakar
Nazlanır yalvarır ah o güzel yar
Söylesem sevgimi kalbimi açsam ona
Aşkımın çiçeğini taksam başına”


27 Haziran 2012 Çarşamba

Bir İdeal ve Liderlik Örneği Olarak Alparslan Türkeş

Yine biliyorsun ki sevmedim ülküden başkasını
Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları
Bir de Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı
Önce Allah, sonra genlerim şahit
Sevgimi üçbin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
Trahomlu şairler doğruluyor masaların altından
Parmakları fahişelerin karanlık saçlarında
Benim kalemimden kan değil; süt damlıyor
Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
Kahrolayım; sevmedim ülküden başkasını
Bir de seni çok seviyorum

Dilaver Cebeci

                                         
Siyaset; insanoğlunun antik çağlardan beri sürdüregelir olduğu yönetim biçimleri sanatıdır. Sosyal bir varlık olarak insan, birçok konuda olduğu üzere “yönetim” hususunda da bir uzmanlaşmaya, uzmanlaşarak gelişmeye ve gelişerek ilerlemeye ihtiyaç duyar. Antik çağlarda soylular yahut kutsiyet atfedilen seçilmişler tarafından gerçekleştirilen bu eylem, günümüz modern insanına ulaşana kadar sayısı bilinmeyen adette kabuk değiştirmiştir.

23 Haziran 2012 Cumartesi

Nomadların Mâtemi


Aradan yüzyıllar geçse de                
İnsanlar hala anlamıyordu                 
Nasıl bir ordu, nasıl bir millet
Bunca gemisini karadan                    
Atlarını denizden yürütüyordu         
Oysa “fetih” muştusundan belli idi  
Özenerek yaratmıştı Yaradan

Henüz çocukluk yıllarımda okuduğum ve hayatımda mühim bir yer edinerek belki tarihi bana sevdiren kitapta okumuştum bu şiiri. “Türklerin Altın Kitabı” isimli saman kâğıdına muhtemelen ben doğmadan önce basılmış; vakti zamanında Tercüman gazetesi tarafından okurlarına hediye edilmiş bir kitaptı. Kapağında, şiirin tasvir ettiği bir ufak tablo vardı. Tablonun tamamı ise içerisinde saklı olarak Peçenekler kısmında bulunuyordu. Başında börkü, elinde tuğu, belinde kılıcı, sırtında sadağı ve oku bulunan; atı üzerinde Yunan Tanrıları’nın ulaşamayacağı bir azametle ordusunun Marmara Denizi’nden at sırtından geçişini seyreden bir başbuğu tasvir ediyordu.  Selçuklu döneminde kendi milleti ile savaşmayı reddederek Bizans lejyonundan ayrılan bir bölük bir sonraki sayfalarda anlatılıyordu…