Bir 25 Mart'ı daha geride bıraktık. Bir beklenti içerisinde olsa bile. Bir kısım menşei meçhul kasetlerin yayınlanması ile ilgili idi dile getirdiğim bu beklenti. Tarih 25 Mart olunca içerimizde bir burukluk yaşanıyor. Hepimizin bildiği üzere 2009 yılında o elim günde şehid edildi, Muhsin Yazıcıoğlu. O'nun arkasından Türk Milleti'nin genel hasletinden ötürü müdür, yoksa söylenememişlerin söylenmesi mi bilmem; lakin birçok över nitelikte yazı gördüm sosyal medyada... "Sevmediğim" Muhsin Yazıcıoğlu hakkında iştirak ettiğim ve etmediğim hususları yazımın ilerleyen kısımlarında ifade etmeye çalışacağım:
27 Mart 2014 Perşembe
8 Mart 2014 Cumartesi
Bu Kaotik Durum Karşısında Milliyetçi Duruşun Getirdiği Davranış Modeli
Üstnot: Yayınlanan bir önceki yazı ile peşpeşe okunması tavsiye olunur.
“İmanımdan sonra inancım devletim, tarih boyu bu kadar küçük düşürüldün mü sen?” diye bugünlerde kendime sık sık sorar oldum. Galiba cevabını kendi kendime dahi söylemeye korkar bir psikoloji içerisindeyim ki devamını getirmek konusunda mütereddit bir tavır çiziyorum. İktidar Partisi'nin kendinden olmayanın yaşam haklarını sınırlayıcı tavırlarından özellikle memuriyet ve iş hayatı politikalarından rahatsız biri olarak yine de bir burukluk yaşamıyor değilim. Bunun sebebi hasleten dış basında vuku bulan bizim iç haberlerimiz.
6 Mart 2014 Perşembe
Faili Meçhul Fitne Politiği
"Bir kavim kendi nefsini değiştirmedikçe
Allah onların durumunu değiştirmez"
[Ra'd: XIII/11: “İnna'llahe lâyuğayyiru mâ
bi-qavmin hattâ yuğayyirû mâ bi-enfüsihim"]
Çok zaman değil bir iki hafta önce akşam saatlerinde kitap okuduğum sakin saatlerde bir çay arası vermiştim. Haberlere bakmak maksatlı internete girmiştim ki bir fırtınanın koptuğuna tanıklık ettim. “başçalan” takma adı kullanan bir tivitter hesabından Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile diyalogları ile yayınlanıyordu. Bundan tam bir hafta önce gerçek kişi olduğuna pek inanmadığım “fuatavni” takma adlı bir hesaptan rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehid edilmesi ile alakalı olarak bazı iddialar paylaşmıştı ki bunların birçoğu şahsi kanaatim suikastin Başbakan’ın bilgisi dâhilinde gerçekleştiğini ima ediyordu. Bu arada verilen fetvaları[1] da ayrıca hatırlatmak isterim.
Sosyal medyanın bir silah olarak kullanıma ilişkin daha önce birkaç yazımda ismini anmış olduğum “Netwar”[2] adında yeni bir operasyon metodunu ortaya atan John Arquilla’nın oluşturduğu fitne tohumları kimi ellerce yeşertildi ve meyvelerini vermeye başladı. Ne hikmetse ilk ürünler ise “Bereketli Hilal[3]” denilen coğrafyanın da içerisinde bulunduğu “Ortadoğu”da ortaya çıktı. Görüyorum ki birileri Türkiye’deki iktidarı ya gerçekten değiştirmek istiyor, ya da belli bir kemikleşmiş kadrosu ve tabanı olmayan Türkiye’nin iktidar partisinin seçmen kadrosunu marjinalleştirerek ve radikallik oranını arttırarak daha da kemikleşmiş bir iktidar potansiyeli oluşturmak istiyor.
Durmuş Hocaoğlu Dizisi’nin İlk Kitabı Okurlarını Bekliyor
KOCAV Yayıncılık, Kültür Ocağı Vakfı’na gönül veren hocalarımızdan rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun “Laisizm’den Milli Sekülerizm’e” adlı kitabını yayımladı. Daha önce Selçuk Yayıncılık tarafından basılan kitap, KOCAV Yayıncılık bünyesinde yeniden yayına hazırlandı. KOCAV Yayıncılık’ın beşinci kitap olan bu kitap aynı zamanda Durmuş Hocaoğlu Dizisi olarak devam edecek kitapların ilki olma özelliğini de taşımaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)