21 Aralık 2015 Pazartesi

Türk Milliyetçilerin Yumuşak Karnı: Moskof Mes'elesi

Son günlerde yaşanan gelişmelere hepimiz birlikte şahit olduk.

Yaşanan elim olaylar neticesinde Rusya'ya ait bir savaş uçağı televizyon ekranlarından ve yetkililerin ağzından dinlediğimiz kadarıyla "angajman kuralları" çerçevesinde Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle vurularak düşürülmüştür. Sonrasında gelen karşılıklı restleşmeler neticesinde Türk yetkililer uçağın izlediği rotayı ve vurulma yeri gösterir ayrıntılı haritalar yayınlamıştır. Arama motorlarından kolaylıkla erişilebilecek bilgileri buradan tekrar vermenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Ancak olaylar silsilesinin bizi getirdiği ortam içerisinde Rusya ile ipler bir hayli gerilmiş durumda. Biz de bu hususun neden, nasıl ve ne şekilde gibi akla gelen ilk sorular dizilerini yanıtlamak azmindeyiz.

Daha önceleri Rusya'nın Gürcistan'a açmış olduğu savaşı[1] "Kod 8/8/8, Soğuk Savaş Yeniden" başlığı altında ve daha sonraları ile bir arkadaş gurubu ile beraber "Dünya'nın Gelecekteki 10 Meselesi" başlığı altında bir akademisyen nezaretinde çıkarmayı amaç edindiğimiz bir kitap için hazırlamış olduğum fakat gerçekleşmeyen projenin hatıratı olan ayrıntılı bir Rusya derlemesini farklı platformlarda yayınlamıştım. [2] Ha keza dostlarımdan Ali Emre Sucu yine güncel olaylardan Kırım Meselesi'ni[3] ve Osmanlı döneminden bir bakış ile Oğuzhan Yücel, Osmanlı'da Rusya Korkusu[4] başlıklı "Moskof Mes'elesi"ne yönelik yazılar kaleme almışlardı. Konu hakkında teferruatlı bilgi edinmek isteyenler yazılardan istifade edeceğini düşünüyorum.

Gazete kaynakları birbirinden çok farklı rakamlar vermekle birlikte genel ticari rakamlar aşağıdaki gibi:

Türkiye'ye giren turist miktarı

2012: 3,6 Milyon 
2013: 4,3 Milyon 
2014: 4,5 Milyon 
2015: 3,3 Milyon (Eylül itibari ile) 

Rusya'ya Türkiye'den satılan ihraç malları tutarları:

Tarım ve hayvancılık: 1,068 Milyar USD 
Tekstil: 910 Milyon USD 
Otomotiv: 680 Milyon USD 
Makine ve teçhizat: 610,7 Milyon USD 
Kimyasal madde ve ürünler: 378,6 Milyon USD 
Giyim eşyası: 303,2 Milyon USD 
Plastik ve kauçuk: 297,7 Milyon USD 
Toplam: 5 Milyar 943 Milyon USD 

Rusya'dan Türkiye'ye satılan ithal malları ise çok daha fazlası olduğu bilinmekte. Hatta bu rakamların 3 kattan fazla olduğuna dair rakamları da internette görmek mümkün. Ne kadar sağlıklı olduğunu bilemesek de bu ticaretin en önemli kaleminin doğalgaz olduğu muhakkak. Tüm Türkiye'de kullanılan doğalgazın yüzde 60'ından fazlası Rusya'dan gerçekleştiği göz ardı edilemez bir hakikat. Bunları yüzde 12 ila arasında değişen İran gazı ve Nijerya'dan almış olduğumuz yüzde 5 oranında LNG ve Cezayir'den almış olduğumuz yüzde 10 civarında bir miktarda yine LNG bulunmaktadır. Ne miktarda Azerbaycan'dan doğalgaz aldığımıza dair net bir bilgiye ben erişemedim. Ancak ilk bakışta gördüğüm Bakü - Tiflis - Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC) ile ciddi bir akıl karmaşası yaşandığını söyleyebilirim. Ham petrol ile doğalgaz her ikisi de hidrokarbon kökenli enerji kaynakları olmakla beraber birbirinden farklıdır. Ham petrol doğrudan doğruya bir enerji kaynağı olarak 

LNG(liquid natural gas) önemli bir doğalgaz kaynağı, fakat bir altyapı da gerektiğini ilk bakışta görebiliriz. Ufak bir açıklama gerekirse lise müfredatında Kimya dersinde hepimizin öğrendiği gibi "gazlar sıkıştırılabilir, yeterince sıkıştırıldıklarında ise sıvılaşırlar." Isısı düşürülen ve basıncı arttırılan doğal gaz gemilere yüklenerek sevk edilir. LNG için sıkıştırma oranları yaklaşık 600/1'dir. Daha net ifadesi ile bir metreküp ya da bir litre hacim içerisine 600 metreküp ya da litre doğal gaz sıkıştırılabilir. İçine güvenlik önlemlerinin arttırılması için küre şeklinde depolar yerleştirilen gemilerle sıvılaştırılan doğal gaz deniz yolu vasıtasıyla bir ülkeden diğer ülkeye taşınabilir. İlk kurulum maliyetleri açısından LNG kısa vadede doğal gaz boru hatlarından daha ucuz olsa bile tesis, araç, bakım ve zaman faktörü daha da uzatıldığında bu maliyet, boru hatlarını geçmektedir. Tabii, bölgemizin Ortadoğu olduğunu işitmekten çok hoşlanmasak da gerçeği inkar edemeyiz. 100 bin ton üzeri sıkıştırılmış yanıcı gaz taşıyan bir geminin bir aksilik durumunda aynı zamanda anlık tahrip gücü itibariyle bir "atom bombası" olduğunu gözden kaçırmamak gerek.

Her ne kadar Rusya'nın her iki aşkın meselede de BM kararlarına kulak asmadığını, dünya liderlerini takmadığını ve tüm bunlarla kıyaslandığında Türkiye'nin bir Ukrayna ya da Gürcistan olmadığını kabul etmekle birlikte; NATO'nun gereğini yapmaması halinde Türkiye'nin "yaralı ayı" Rusya ile baş başa kalabileceğini dikkatli düşünmenin ve diplomasi sanatının doğru kişilerin elinde hassasiyetle yürütülmesi gibi hassasiyetlerimizi azami surette muhafaza etmeliyiz...

Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık etrafından konumlanmış Batı Dünyası'nın bu tip hadiselerin ne kadar bizimle beraber(!) olacaklarını "Mehmed Akif Ersoy'un" hatıratlarında yer edindiği kadarıyla Kudüs'ün elden çıkması esnasında Avusturya'da şahit oldukları ile sabittir. Bu nedenle her kavgaya tutuşacağımızda el kılıcına değil; kendi kılıcımıza davranmamız icap eder. Diğer yandan ise kavgaya tutuştuğumuz yüzyıllardır komşumuz olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bizi ya da Rusya'yı kışkırtacak söylemlerin ezasını Rusya ve Türkiye öderken, onları kışkırtanlara doğrudan bunların dokunmayacağını biliyoruz. Tıpkı Suriye örneğinde olduğu gibi:

"Esed gitsin" diyenlere yüksek sesli ilk ağızlardan eşlik etmemiz neticesinde, şu an topraklarımızda ağırladığımız ve büyük ihtimalle bir daha ülkelerine dönemeyecek olan, sayıları 3 milyona yakın; aç, susuz ve işsiz durumdaki Suriyeliyi misafir ediyoruz. İnsanlık suçlarını elbette ki görmezden gelemeyiz. Fakat dostların değil, çıkarların işlediği uluslararası arenada "ilk" olmak ile "son" olmanın bedeli ağırdır. Bu gücünüzün yetmeyeceği bir kayanın altına girmeye benzer. Eğer sizi altında ezecek kadar ağır bir kaya ise yardım gelmemesi halinde "Don Kişot" bile olamazsınız. Fakat kaya kaldırılırken "o kayayı ben de kaldıranlara omuz verdim" diyebilmek için omuz veren "son" kişi olmak da sadece laf-ı güzaf olacaktır.

Batı cephesinden dünyaya Müslümanlara karşı en merhametli görünen Almanya'nın bile devasa ekonomisi ile sadece 800 bin göçmeni kabul edeceğine dair sadece söylentileri işitiyoruz. Kısacası komşunuzun hanesinde oluşacak debdebeler, bizim de başımızı ağrıtırken, başka bir sokakta oturan mahalle muhtarının keyfine halel getirmez. 

Almanya'nın Suriyelilerin kabulü hususunda "Suriyeliler Neden Merkel'e Aşk Mektupları Gönderiyor" başlıklı bir BBC'de yayınlanan bir makalede açıkça şu ifadeler kullanılmıştır: We will tell our children that Syrian migrants fled their country to come to Europe when Mecca and Muslim lands were closer to them. Mekke ve Medine yanı başlarında iken Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya sığındığını çocuklarımıza anlatacağız.[6]

Fırsat bulabilirsem ileride bu konuyu ayrıca bir yazı konusu olarak ele alacağım.

Türk Dünyası'nı temsil eden diğer ülkelerin yöneticilerinin KGB geçmişleri ve Sovyet döneminde zaten bir tane olan siyasi partinin genel sekreterliği gibi vazifeler yürütmüş olmaları veya ailelerinde bu tip sicillerin sabit olması Türkiye'nin Rusya'ya karşı dili bir, dini bir kardeşlerinden Rusya'ya karşı bir dik duruş beklentisinde olması fazlaca iyimser olacaktır. Özellikle mevcut durum içerisinde bile Özbekistan ile olan ilişkilerimizin Rusya ile olan ilişkilerimizden çok daha kötü olması ve Türkmenistan Devlet Başkanı'nın "Türkler yüzünüze güler" ile başlayan nahoş ifadesi, naçizane benim ilk aklıma gelenler... 

Olayların Rus Cephesi'nde ise ağır travmalardan yeni yeni çıkmaya başladığı siyasi yorumcularca söylenegelirken tepetaklak olması içten bile değildir. Rusya nüfusu ile kıyaslandığında çok büyük bir coğrafya ve dünyanın en büyük ülkesinin ciddi bir nüfus artış sorunu göze batıyor. Diğer yandan doğu sınırlarında bulunan Çinlilerin engellenemeyen artışı da önemli bir sorun olarak, Rusya'nın gizli gündemleri arasında.

Mesele maalesef yukarıda aktarmaya çalıştığımız ve dipnotlarda belirttiğimiz üzere daha önceleri tahlil etmeye çalıştıklarımızla bitmiyor:

Senelerdir, batı komşumuz Yunanistan'a uygulamadığımız ve aklımıza getirmediğimiz angajman kuralları için neden birdenbire Rusya için sıkı sıkıya geçerli oldu?

Irak'ta kaderine terk edilen ve hala da hatırlanmış sayamayacağımız Musul ve Kerkük'teki meskun Türkmenler ile Suriye Türkmenleri arasında Türkmenleri arasındaki fark ne idi?

Suriye Türkmenleri için Türk Medyası'nda ısrarla bölgeselleştirmek ve alanı daraltmak maksatlı olarak kullanıldığına inandığım "Bayırbucak Türkmenleri" ifadesinin "Eğit-Donat" diye adlandırılan ve Batılı müttefiklerce eğitilen kimselerle ilgisi alakası nedir?

Umarım, bu soruların cevabı ufukta gördüklerimizden ve düşündüklerimizden çok daha hayırlıdır.

Allahû Âlem. (En doğrusunu Allah bilir.)


KAYNAKÇA
Özellikle Rusya'nın nükleer gücünün görülebilmesi adına kıtalararası balistik füze teknolojilerinin en önemli örneklerinden biri olan Topol-M füzesinin mutlaka incelenmesini tavsiye ederim. 
[2] Rusya'nın Putin'inden, Putin'in Rusyasına Yazı Dizisi(sıra gözetilmedi):
Kafkasya'nın Enerji Kaynaklarının Rusya Açısından Önemi ve Rusya'nn İzlediği Politika: http://www.üsküdarçevresi.com/2013/12/rusyann-putininden-putinin-rusyasna_13.html
Rusya'da Ulusal Güvenlik Kavramı: http://www.üsküdarçevresi.com/2013/12/rusyann-putininden-putinin-rusyasna_9.html
Rusya'da Soğuk Savaş Sonrası Kimliksel Dönüşümde Yaşanan Sorunlar: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder