10 Mart 2015 Salı

Türk Milliyetçiliğinin En Mühim İhtiyacı: Muhatapları ile bir "Özeleştiri" Denemesi

“Bana hatâlarımı gösteren adamdan Allah (c.c.) razı ol­sun.”
Hz. Ömer

Şehid Mustafa Pehlivanoğlu

Burası "acayiplikler ülkesi". Ne yazayım diye düşünmenize çok gerek kalmıyor. Hele ki "gündem" üzerinden gitmeyi hesap ediyorsanız... Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte de kim, ne düşünüyor öğrenmek oldukça kolaylaştı. Hiç sevmesem de yine bir gündem yazısı yazıyorum. Umarım alışkanlık haline gelmez.

Bu hafta da her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını dile getiren iktidar partisinin, son mektubunda "Allah davası ölmez milliyetçilik yaşar" diyen ve akabinde idam edilerek şehid edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun yaşamını konu alan bir filme ön ayak olduğunu gördük...


Herhalde Türk Milliyetçilerinin mihmandarlığını üstlenmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi kadar parlementoda yüzdesel açıdan yoğun bir şekilde "bürokrat" bulunduran bir parti daha yoktur.

Parti içinde önemli yeri olan iki "bürokrat" hakkında yazmak icap etti:

Özcan Yeniçeri ve İsmet Büyükataman.

Şimdilerde her sebepten kapatıldığı belirsiz olan Rahmetli Durmuş Hocaoğlu'nun sitesinden kendi kaleminden bize seslendiği mühim makalelerinden birini hatırlattı bana, gelişen olaylar dizisi: Türk Milliyetçilerinin mühim ihtiyacı: Özeleştiri.[2] Allah www.ulkucubellek.com sitesinin sahiplerinden razı olsun ki bu makale hâlâ ulaşılabilir. Rahmetli Hocam, ilgili makaleyi kaleme alalı yaklaşık olarak 16 sene geçti. Değişenler ve değişmeyenlere yeni bir nazar ile bakmanın ihtiyacı hasıl oldu. Kalemimizin kuvvetince boyumuzdan büyük bir işe kalkıştık, lâkin bir farklılıkla. İsim zikretmenin gerekliliğine inanıyorum. Şimdiden affola.

Önceliği iki isme vererek eleştiri noktalarımızı beyan edelim. 

Konuya Özcan Bey ile başlayalım:

Özcan Bey'i akademisyen kimliği ile tanıdım. Yüksek sesle, hatta yer yer bağırmayı andıran bir şekilde konuşmayı seven bir vekilimiz. Seçimler öncesi "Farklı Ülkücülük" adı altında yürütülen psikolojik operasyon neticesinde milletvekili olarak meclise girdi. Şimdilerde ise yine birileri yeni bir psikolojik operasyona girişmişe benziyor. Politik Psikoloji konusunda hakkını teslim etmek gerekir ki iktidar partisi oldukça başarılı. İktidarda kalabilmelerini de o veya bu şekilde en net olarak bu konudaki becerilere yahut kendilerine verilen tavsiyelere borçlular. Özcan Bey; uygulamalı ilk yardım eğitimi sonrası kesinlikle bir beyanda[1] bulunmuş:

Beyan şu şekilde: 

İktidar, muhalefet, Makaryos, Öcalan bile olsa fark etmez. İnsan meselesi bu, insanlık meselesi, insanla ilgileniyoruz. İdeolojilerle filan ilgilenmiyoruz.

Sözün etrafından dolanmadan doğrudan Sayın Yeniçeri'ye seslenelim:

Sayın Yeniçeri! 

Bilinçdışınızın öngördüğü en büyük iki Türk düşmanının adını zikrettiğiniz kendine cümleyi kuruş biçiminden ötürü belli ediyor. Lakin bu ve bu gibi tüm beyanların özellikle "Ülkücü Hareket" mensubu gençlerin alay konusu haline gelmesine neden olduğunun farkındasınızdır, umuyorum. Daha önceleri bir TV programında da bölücü başı için "sayın"(!) ifadesini ağzınızdan kaçırdığınızı hatırlıyorum. Karşınızdaki muhabir bel altına yorulacağından ve karşı doğrudan tepkiye maruz kalacağından mürekkep; muhtemelen cesaret edemedi sormaya. Ancak birçok art niyetli insan "gerektiğinde hayat öpücüğü de verecek misiniz?" gibi terbiyesizliklerle karşımıza geçiyor. Ülkücülere "Apo'yu siz asmadınız" suçlamasının yersiz ve yurtsuz bir biçimde isnat edildiğini gayet iyi biliyorken "kalp masajı" mevzusu ile birlikte bazı kirli zihinler "idam etmeye niyetiniz yoktu da eceli bile gelse ölmemesi için Allah'a yakaracaksınız" diyor... Neden? Çünkü; siz onlara hiç yeri değilken zikrettiğiniz isimlerle bu hakkı verdiniz.

Sayın Yeniçeri!

Sıradan bir partide vekil olmadığınızı ve sıradan insanlar tarafından seçilmediğinizin farkındasınızdır. Eğer bu hususlarda yeterince dikkatli olamıyorsanız, lütfen basın mensupları ile münasebetlerinizi gözden geçirin ve parti sözcülüğü yapmaktan vaz geçin. İlkyardım eğitimi esnasında yaralı bir Mehmetçik yerine size "bölücü başı" hatrınıza getiren nedir, bilemiyorum.

İsmet Bey ile devam edecek olursak:

İsmet Bey'in Hülya Avşar konusundaki tepkisine benzer duyguları hepimiz farklı biçimlerde hissediyoruz. Fakat seçilen kelimelerin ehemmiyeti size karşınızdaki muhatabın vereceği cevabı etkileyecektir. İsmet Bey ve Ülkücüler doğrudan doğruya "sanane lan, bir kadın olarak tek başıma sete bekliyorum" gibi provokatif bir cevaba maruz kalmıştır. Cevaba verilecek cevap için set mi basacağız ya da küfürle mukabelede bulunacağız? Hangisi tezahhür edecek? Bence ikisi de etmeyecek. O halde lafı yediğimizle kalacağız. Kısaca "kuru sıkı" durumda kalacağız. Eskilerin deyimiyle "sözümüzü eskiteceğiz" ve gelecekte parti sözcüleri ya da Ülkücülerden gelecek tepkiler "etkisizleşecektir".

Benim de Marmara Üniversitesi'nden tanıdığım şu an İstanbul Ülkü Ocakları'nda görevli arkadaşlarımın yapmış olduğu TV konuşmaları ve sosyal medya ile öne çıkarılması Sayın Büyükataman'ın girmiş olduğu polemikten çıkarılmasına yeterli olmayacaktır. Keşke ilk olarak açıklamayı yine "Ülkü Ocakları" kanalıyla yapılsaydı demeden edemiyorum...

Hadiseye bir de karşı cenahtan göz atalım: Hülya Avşar'ın Mustafa Pehlivanoğlu'nun annesini oynaması Ahmet Kaya'nın "Başbuğlar Ölmez" ağıdını yorumlamasından farkı yoktur. Salkım Hanımın Taneleri gibi devlet ve millet "aleyhtarı" filmlerden hoşlanan kimi zaman Kürt, kimi zaman Malakan olabilen (muhtemelen kimlik bunalımı geçiriyor) Avşar, belki sözde "akil insan" olmayı kabul etmedi. Görülüyor ki kendini bu gibi daha kritik hamlelere hazırlamış. 

Kritik hamleler diyorum, çünkü seçimler Haziran ayında, yakın bir tarihte yeni bir seçim geçirecek ki daha önce eşi benzeri tahayyül edilmemiş. Cumhurbaşkanlığı Yemini ile hepimizce artık ayan olan kalkışmaların önüne geçilmek istenilmiş. Ancak görülüyor ki Müslüman kimliği ile öne çıkan kimleri için "yemin" ancak bu kadar etkin. İlk defa meydanlarda partisine oy isteyen bir cumhurbaşkanı göreceğiz. Durgun diyebileceğimiz siyaseti ile bile MHP açık bir şekilde 99 seçimlerindeki oy oranını yakalamıştır. Hatta dış politika ve muhtemel ekonomik dalgalanmalar nedeniyle bu oranlar daha da yukarı taşınabilir. İktidar partisi için muhtemel bir tek parti kurulamaması halinde pkk terör örgütü meclis kanadı ile koalisyon her şeye rağmen taban tarafından çatlaklara sebebiyet verecektir. Belki de sırf bu yüzden daha öncesinde başvurulan "Mustafa Pehlivanoğlu"nun mektubunu yarım okuma hadisesi ve Zaman gazetesinin tezgahlamış olduğu "Evet" desiseleri gibi hamlelerin ikinci perdesi "sinema filmi" olarak sahnelenmektedir.

Maalesef bu hamle doğru bir şekilde savuşturulamamıştır. Nedenine gelince;

1- Sinema filmi ile alakalı olarak "oyuncu seçimini" eleştiriye muhatap etmek, nispeten başka eleştiriler sonrası başvurulması gereken yöntemdir. İlk olarak; finansör ve yönetmenden başlayarak yapımcı ve senaryo yazarı "eleştirilere" hedef alınmalıydı ve bu yönde adımlar atılmalı idi. Yapıcı bir yaklaşım ile bu konuda MHP'nin desteğinin esirgemeyeceği gibi bir yaklaşım farklı bir hava estirebilirdi. Şehid Pehlivanoğlu yakınlarının MHP ile olan gönül ve birliktelik bağlarının devam ettiğini varsayıyorum. 
2- Mustafa Pehlivanoğlu ve ailesinin isminin geçtiği bir film yasal varislerinin izni olmadan çekilemez, gösterilemez. Bu hukuken mümkün değildir. Yasal varislerle bu konuyu parti yetkilisi hukuk adamları acaba görüştü mü? Varisler şu an ne yapıyor ve gelişen hadiseler konusunda ne düşünüyorlar? MHP'nin hukuk danışmanları bu hususlarda harekete geçti mi? Bunun tam aksi yöndeki haberlere[3] rastladım. Tüm ülkücü hukukçular umarım ortak bir hareket biçimi ile bu elim filme karşı bir strateji belirlerler.

Yukarıda tarif ettiğim her iki madde de inisiyatifin MHP'ye geçmesine neden olacak ve "yavru muhalefet"(!) lafını da çıktığı yere gönderecek karşı psikolojik hamleler olacaktı ya da olabilirdi. Trenin henüz kaçmış olduğu kanaatini taşımıyorum.

İşin acı tarafı ise bu tip filmlere yahut diğer görsel yayınlara dair davanın mensuplarınca kötü de olsa bir deneme yapılmamış olması. Çekilen bir belgesel olması gereken özenin gösterildiği anlamına gelmemektedir. Kaldı ki; o belgesel ile öne çıkan bir ismin ileri bir tarihte -her ne demekse- "eski ülkücülük"(!) yapmayacağının garantisi yoktur. Gün olur da "oğlum Bilal" sözünü duyabiliriz. Açıkçası hiç şaşırmam.

Bu gibi sinema ve yayın faaliyetleri ile çok yakın bir gelecekte malum çevreler MHP ve Ülkücülere "Ülkücülük" satmaya kalkışabilir. 

Bunun emarelerini bir iki *** yöneticisi olan ama iktidar partisi için nefes alan "dinazorlaşmış" ve her fırsatta üniversite öğrencisi genç ülkücülere "ayar" verme meraklısı "çok ünvanlı", "çok laf-ı güzaflı" ve çokça "bilmediğiniz şeyler var" kisvelerine saklananlardan hissedebiliyoruz.

Teori ve Uygulama Bakımından Özeleştiri adından bir yazı daha kaleme almayı hedefliyorum. Şimdilik yazımıza yazımıza bir virgül koyalım...

Allahû Âlem(En doğrusunu Allah bilir.)


[1] http://beyazgazete.com/haber/2015/3/5/ozcan-yeniceri-den-sok-sozler-2575058.html
[2] http://ulkucubellek.com/turk-milliyetciliginin-en-muhim-ihtiyaci-oz-elestiri-prof-dr-durmus-hocaoglu/
[3] http://www.haberhergun.com/m/?id=25029
*** Görülen luzüm üzerine kurum ismi kaldırılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder