1 Kasım 2015 seçimleri Türk siyasi tarihimizde bir seçim sonrası 90 günde hükümetin kurulamaması gerekçesiyle gerçekleşen ilk erken seçim olma hüviyetini taşıyordu. Nitekim daha önce koalisyonların dağılması yahut yıpranmasıyla, iktidarın muhalefete baskın yapma arzusuyla vs gibi bir çok erken seçimi yaşayan Türkiye, bu sefer koalisyonun yolun başında kurulaması nedeniyle sandığa gitti. Seçim sathının sessizliği bir gerilimin biriktiğine işaret idi. Ancak bir çoğumuz bu sessiz gerilimi yanlış okuduk. Tekrar tek başına iktidarı tesis etmek için koalisyon görüşmelerinde oyalayıcı bir tavırla süreye oynayan iktidarın halk tarafından cezalandırılacağı, birer puan daha muhalefet partilerine kayarak iyice güçten düşeceği varsayımında idik.
Seçim akşamı görüldü ki, kamuoyunda uzlaşmaz tavırla itham edilen MHP, sandıkta bu sefer ittifak kurmayan SP-BBP ve günden güne anayasal sınırları zorlayan İmralı patentli Kandil logolu HDP ciddi oy kayıplarına uğradı. İnisiyatif almayarak bu süreci en az yıpranma ile atlatan CHP ise sadece iki vekil fazla çıkarabildi. Kısaca iktidara mesaj vermesi beklenen seçmen, "sizin yapamadığınız koalisyonu sandıkta ben yaparım" dedi. Cumhuriyet tarihinde bir kaç yıl aralıklarla gerçekleşen seçimlerde ciddi oy kaymaları olmasına alışığız. Rakamlar da bunu ortaya koymaktadır. Ancak beş ay içinde yaklaşık 5 milyon seçmenin karar değiştirip iktidar partisine %9 artış sağlaması açıkça okunması gereken bir davranıştır. Seçime katılım oranı da %85 dolayında olması "seçimlere katılım asgari düzeyde olur" beklentilerini boşa çıkarmıştır.