6 Mayıs 2013 Pazartesi

Emir Timur Ölçeklendirmesinde "Erol Güngör ve Talebeleri" Değerlendirmesi

Son günlerde güzel vatanımda cereyan eden hadiseler can sıkan türden... Bahsigeçen hadiseler beşiğinde bir ortak nokta var ki dile getirmek icap ediyor. Ortak noktanın adı "Milliyetçi Camia"nın önemli mütefekkirlerinden "Erol Güngör".

O'nu anar anmaz aklıma nedense Timur geldi. Şöyle ki:

Başkaca bakabildiğiniz vakit Timur; alimlere saygı gösteren bir hükümdardır. Askeri açıdan bir dehadır ve en muazzam on komutan arasında hemen hemen bütün saygıdeğer "Askeri Tarih" otoritelerince yer verilir. Doğrudan taht sahibi olmamasına rağmen bir O'nun ülkesini hep Timur Imparatorluğu ismi ile adlandırırız. Halbuki O hükümdarına sadık bir komutandır. O bir hükümdar değil, "küreken"dir. Her ne kadar hükümdarı bi-zatihi kendi yönlerdirse bile...
O; Gazi Mustafa Kemal'in özellikle saygı duyduğu bir tarihi karakterdir. Biz O'nu anlatırken Rusları büyümesine neden oldu, Altın Ordu gibi büyük bir ımparatorluğu yıktı diye anlatırız. Osmanlı yani biz ile yaptığı savaşta ise ravisi meçhul rivayetler ayyuka çıkar. Yıldırım Beyazıt'in kafeste sergilenmesinden başlar, intihar(!)ına sebebiyet vermeye kadar ileri gider. Kimse bunları söylerken bir kez olsun, arada gelen giden mektupları dahi merak etmez. Malum dönemde kendini Rus olarak ifade eden kimsenin varlığını yokluğunu değerlendirmez. Halen adını kim koymuş bilmem; çokça Orta Asya denilen lakin Tanrı Dağları'nda at sürmüş atalarımızın koyduğu ad ile "Türkistan coğrafyası" ile aramızda bir kardeş küslüğünün de adı Timur olmuştur. Küslük öyle dikkat çekmiş ki bir Azerbaycan tiyatrosu yapılmış: İsmi "Hakanlar Yargılanıyor" olacaktı; hafızam beni yanıltmıyorsa... Tam da arz etmeye çalıştığım üzere Timur ve Beyazıt hadisesini yorumlamaya çalışır.

Demem odur ki Timur'u pek de "Tarih Felsefesi" ile değil de ravisi meçhul rivayetler ile biliriz.

Galiba bu alışkanlık Timur'dan gayrı başka önemli isimlere de sirayet etmiş. Şöyle bir kendimi yokladım da Erol Güngör Hoca'ya da Timur kadar kırgınım. Keşke en yakınındakilerden o üç ismi hiç yanında bulundurmasa idi. O'nun ismi bu üç isimle hiç anılmasa idi. Heyhat ki çare gelmez. Erol Hoca kabahatli olmasa dahi yine de nefsimi O'na kırgın olmaktan alıkoyamıyorum. Boğazıma bir şeyler düğümleniyor iken aksi de mevcuttur diye kendimi avutuyorum.

Esef ederim ki İngilizlerin tahta oturmuş alim dediği Uluğ Bey ile oğlu arasında geçenler tezahür ediyor; ismini anmak istemediğim üç ve Rahmetli Erol Hoca arasında.

Ancak Kırım'a en güzel türküler elim sürgünlerden sonra yakılır. Gözlerimiz bembeyaz bir küheylanın kara gözlerine takılır. Erol Hoca'nın diğer talebelerinin sesini, kulak kesilmiş bizler dahi işitemiyoruz.

Biz, yani adı dile getirilmenin güçleştiği "Türk milleti"; yitirdiğimiz ata topraklarımıza çok türkü yaktık. Derim ki bir yerde yakın zamanda bir Türk ahalisinin olup olmadığını anlamanın en kestirme yolu "oraya yakılmış bir türkü" var mı yok mu araştırmaktır. Kerkük. Revan. Yemen ve Kırcali.

Rabbim Erol Hoca'ya talebe üç'e Erol Hoca'ya talip lakin talebe olamamış "vatan" diyebilenlere türkü yaktırtmasın.

Not: Bilenlerden ricam; isim zikredilmesin. Merak edenlere tavsiyem; e bir zahmet; öğrenmesi türkü yakmaktan daha kolay. . .

Allahû Alem(En doğrusunu Allah bilir.)

www.uskudarcevresi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder