31 Mayıs 2013 Cuma

Vaktiyle Bir Atsız Varmış...

Rahmetli Hocam Durmuş Hocaoğlu'nun kadim dostum dediği Mete Aksoy Üstadım bana ve birkaç dostuna şu şekilde sormuş:

Çok sevdiğim kardeşim Fırat Kargıoğlu'nun editörlüğünü yaptığı "Vaktiyle Bir Atsız Varmış" adlı kitap unutturulmak istenen "Atsız olayı"nı tekrar gündemimize taşıdı.
Atsız olayı diyorum çünkü İskender Öksüz hocamız kitap için yazdığı önsözde Atsız için bir "olay" der.
Evet Atsız bir olaydır! Bir kahramandır! Bir karakterdir!
Bu demek değil ki Atsız'ın tüm görüşlerine katılıyorum.
Hayır, Atsız'ın ırkçı ve dinî görüşlerine katılmıyorum. Buna rağmen Atsız'ı çok seviyorum. Çünkü Atsız bir karakterdir! Bir kahramandır! Bir "beğ"dir!
Bizim hatamız hep bu noktada ortaya çıkıyor.
İngilizler kendi ırkçı ve aslında pagan Atsızlarına, yani Rudyard Kipling'e sahip çıkarlar. Çok severler Kipling'i. Ben de çok severim Kipling'i okumayı. Ama Kipling benim medeniyetimi aşağı bir medeniyet olarak görür. O halde okumamalı mıyım?

Ne alâkası var? Irkçı görüşlerine katılmam ama severim Kipling'in edebî ve felsefî dünyasını!
Jomini'yi okumayı da severim. En önemli üç "Savaş Sanatı" kitabı yazarından biridir ve Türklerden nefret eder. O halde okumamalı mıyım? Ne alâkası var? Severim Jomini'nin stratejik ve taktik ve metodik dünyasını!
Biz niye bu zihinsel gelişimi gösteremiyoruz! Niye bir insanın katıldığımız ve katılmadığımız yanlarını görüp, büyük resme göre bir hüküm veremiyoruz?
Niye şeytan veya melek kategorisine sokmaya çalışıyoruz?
Niye kişilere ve olaylara olgun bir insan gibi yaklaşamıyoruz?
Olgunluk, olaylara ve insanlara artı ve eksi yönleri olarak yaklaşıp, kendi dünya görüşümüze göre hangi yönünün ağır bastığı konusunda hüküm verebilmektir. Yalnız bu artı veya eksi bu hükmü verirken, diğer yanını silmek değildir.
Descartes "bir şeyi düşündüğünüz zaman onun tam zıddını da düşünün" der bir akıl metodu olarak.
Bu aralar sinemalarda olan "Great Gatsby" adlı eserin yazarı F. Scott Fitzgerald da "birinci sınıf bir zihnin farkı, iki zıt görüşü aynı anda zihinde tutup aynı zamanda işleyişini sürdürmesidir" der.
Maide suresi 8. ayette de "Sakın bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin! Adaletli davranın!" der.
Yani bilgelik, olgun olmamızı, yani adaletli olmamızı söyler.
Bu bağlamda, Atsız'ın dinî görüşlerine katılmayabilirsiniz, ama Türk milliyetçisiyim diyorsanız Atsız'ı okumak ve anlamak zorundasınız!
Hatta sevmek zorundasınız! Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Atsız'ı sevmeyen adamın Türk milliyetçiliği iddiasını anlayamıyorum.
Hiç kimsenin gücü Atsız'ı unutturmaya yetmez. Yetmedi de, yetmeyecek de!
Bu kitap sadece Atsız ile ilgili değil, bir Türk milliyetçisi düşünür ile ilgili yazılan en kapsamlı kitap.
İddialı bir yaklaşım mı? Hayır değil! Gerçekten değil!
Varsa söyleyin biz de bilelim, O. Berat Çelebi...

Cevaben:

Atsız'ı malum belki de hepimizin de O'nu ilk tanıdığı gibi Bozkurtlar adlı romanlarından tanıdım. Seneler sürdü bende etkisi. Peşi sıra diğer romanlarını ve şiirlerini de okudum. Hatta makalelerine kadar gitti bu merak. Eğer nacizane bir değerlendirme yapacak olursam Atsız kesinlikle en iyi romancılarımızdan ve en iyi cumhuriyet dönemi şairlerindendir. Lakin hiç yazmasa idi dediğim bir mektubu ve bazı makaleleri de mevcut... Hatası ile sevabı Atsız bir karakter ve bir duruştur. O konuda eyvallah derim ve takdir ederim. O'nun katlandığı eziyetleri yazılarından ve dizelerden sezmemek ahlaksızlık olur. O Türklüğü sebebiyle türlü türlü işkencelere ve haksız uygulamalara göğüs germek durumunda kalmış; kalemi güçlü bir yazarımızdır. Hayatı gerçekte "ilim ve felsefe" ile "çelik ellerin attığı zarların" bir kombinasyonudur.

Rudyard Kipling müthiş bir benzetme. En az Atsız kadar kalemine hakim bir yazar. Kipling'i lise hazırlıkta bize memurlaşmamış bir hocamız okutmuştu. "My Son Jack" hakikaten bana dokunmuştu. Etkilenmiştim. Yıllar sonra filmini de gördüm. Evet, tam manası ile muhteşemdi. Ancak Kipling'in diğer eserleri ile bambaşka bir yanı ile de karşılaştım. "Büyük Oyun" tabiri O'na aitti ve devlet tarafından da destek almış biriydi. Hele ki savaş döneminde. Eğer ülkemiz İkinci Dünya Savaşı'na girse idi Atsız da Kipling gibi askerlerimizi cesaretlendirmesi için belki de eziyet görmek yerine büyütülecekti. Ne yazık ki biz Türkler; savaşı daha çok "cephe" olarak bilir ve göğüs göğüse çarpışmak olarak anlamlandırırız. Atsız da böyle der: Harp Türklüğündür. Edebiyat, tarih ve müzik devamında gelen estetik... Sosyal bilimler içinde kendine has bir felsefe dalı olma hasleti "tarih disiplinine münhasırdır". Bu saydıklarım karakterleri de yeniden oluşturur. Moda tabir ile dizayn eder. Makro manada bir milleti kendi ellerinizle inşaa edersiniz.Kimin sözü idi hatırlamıyorum; şöyle bir söz okumuştum bir yerlerde: "İngiltere'nin en ölümsüz kralı Arthur değildir, Shakespeare'dir" manasında bir söz... Tıpkı Firdevsi gibi, tıpkı Yusuf Has Hacib gibi. Atsız'ı edebi kişilik olarak bu kategoride değerlendirmek isabetli olacaktır. Atsız eğer bir strateji kitabı yazsa idi; Türkiye Liddel Hart ve Sun Tzu ile hatta Clausewitz ile farklı şekilde de haşır neşir olabilirdi. Yanıbaşımızda nerenin ortası nerenin doğasında kime bahar olduğu belirsiz hadiselerde çöl kraliçesi "Gertrude Bell'i de anardık. O'nun birkaç cümlesini okumanız dahi sizi kendine bağlar ve kitap hiç bitmesin diye Allah'a yakarmaya başlarsınız.

Atsız'a o mektubu ve makalelerini yazdıran psikolojiyi anlamak da çok zor değildir. En azından benim için. Çin Seddini tahayyül edin. Uzaydan görünen o muhteşem savunma hattını inşaa ettiren Hun korkusu; Hunların en çok saldırdıkları coğrafyalara tahkim edilmiş ve onları bir süre başka yönlerden saldırmaya mecbur etmiş. Atsız da böyledir. Atsız'a tüm suçlamalar Türklüğü üzerinden olunca galiba kendini bu şekilde tahkim etti. Doğaldır ve insanidir. Atsız'a dair bir psikiyatr ya da psikolog da değerlendirme mutlaka yazmalıdır. O eziyet ve işkencelerden sonra kalemini muhafaza etmesi dahi şaşırtıcıdır. O'nun ne kadar güçlü bir karakter olduğunun en "yalın" isbatıdır.

Atsız da galiba dostlarından muzdarip bir şahsiyet idi. Reha Oğuz Türkkan ile önce birlikteliği sonra suçlamaları... Ha keza Rahmetli Başbuğ ile olan birlikteliği ve sonra gerçekleşen ayrılığı. Yalan yok; Rahmetli Başbuğ'un "Şahinlerin Dansı" adlı kitapta Atsız hakkındaki beyanatlarını gerçekçi bulmuyorum ve ilk okuduğumda üzücü bulmuştum. Kitabın arka kısmında da Yağmur Bey'in bir yalanlaması vardı. Umarım Hulusi Turgut'un uydurmasıdır.
Atsız hakkında Hasan Aydın ya da Emre Zeki Demirtaş kardeşim bir söz paylaşmıştı. Osmanağa Camii'nde Atsız'ın cenazesi kalkarken imamın "merhumu nasıl bilirdiniz" sözüne Fethi Gemuhluoğlu musalla taşı için "o taş, taş olalı öyle adam görmedi" yanıtını vermiş. Mehmed Niyazi'nin de Ötüken Yayınevi kuruluşu esnasında Atsız ile yaşadıkları hadise tam bir "ülkücü" karakter örneğidir.

Pembe kaplı ve kalp desenli kitaplardan maada kitaplar tanıyan arkadaşlarımın "var" olması beni ziyadesi ile memnun ediyor.
Maalesef entelektüel alanda "aydan habersiz aydınlar senfonisine" o kadar gömülmüş vaziyetteyiz ki serbest değerlendirmeleriniz sonrası taşlanmamak zor. Galiba bu nedenle bu nedenle felsefi bir değerlendirme yapılamadı ne Atsız ne de diğer önde gelen milliyetçi isimler için.Dilerim bu bir adımdır ve üstbaşlıklar ile devamı gelir. Mesela Türk İslamı, mesela Arap Baharı, mesela aydın sorunsalı... Fırat Kargıoğlu hocamın ellerinden değil; de kalem tutan parmaklarından öpüyorum. Kitap için yazı yazan başta Mete üstadım olmak üzere herkesi selamlıyorum. Bir iki cümle yazayım diye başlamıştım ki yine gevezelik etmişim...

Selam size üstünüzde bütün bakışlar;
Bir gün olur tarih elbet sizleri de alkışlar...

Allahû Âlem (En doğrusunu Allah bilir)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder