12 Şubat 2015 Perşembe

Bazı Hafifmeşrep Bürokratların Böyük(!) Ülkesi

Osmanlı'yı çokça(!) bilir, çokça(!) konuşuruz. Öyle ki basit bir köy kahvesinde bile şanslı ecdadımıza dair menkıbelerle karışmış tarihsel olayları ya da yakıştırmaları duyarsınız. Hepsi baştan aşağı örülü bir ahlak ve medeniyet tasavvurunu işaret eder. İbn Haldun'dan bu yana bildiğimiz bir metafor ile "devletler organizmalara benzer". Büyür, yaşar ve ölür. Osmanlı için de talih bundan farklı bir şey söylememiştir. Stratfor'un gözde analistlerinden George Friedman'ın yazmış olduğu "Gelecek Yüzyıl ve Gelecek On Yıl" gibi sansasyonel kitaplarında anlatılan önemli tezlerden birisi de Haldun'un adı anılmasa da bu "Haldun" tezidir. 

Haldun'un söylediği ve makus talihin gösterdiği üzere, tarih çarklarını işletmiş ve Osmanlı da günü geldiğinde devrini tamamlamıştır. Buradaki tahlil, "devlet-i ebed müddet" anlayışına muhalif değildir. Osmanlı bu anlayışın 624 seneden fazlasını kapsamaz. Fakat işaret etmek ve dikkat çekmek istediğim nokta şudur ki basit matematiksel bir gözlem ile Osmanlı'nın yıkılması üç yüz seneden uzun sürmüştür. Bunun birçok sebebi var, lakin idari bilimler perspektifinden ilk sebebi ise imparatorluk geleneğimizin derinlere kök salmış, sağlam ve kahramanvari bürokrat kadrosudur. Örnek olarak tarihimizin psikolojik kırılma noktalarının en önemlilerinden İkinci Viyana Kuşatması'nı merkeze alalım. Yenik bir sadrazam görürsünüz. Fakat yenik sadrazam, sonunun ne olacağı bile bile İstanbul'a yürümekten geri durmamıştır. Belki bugün devlet kadrolarımızın haiz olduğu en cevval bürokrattan daha ötesinde idi. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın idam edileceğini bile bile İstanbul'a dönmesinin izahı konusunda rasyonel mantık yöntemleri iflas eder. 

Gelgelelim o Kara Mustafa Paşa'yı beğenmeyen onun öz be öz torunlarına...

Başarısızlıktan, görevini layıkıyla yerine getirememekten ya da sahip olduğu görevi kendinden daha iyi yerine getireceği gerekçesi ile istifa etmeyen, mümkünse yerine mümkünse eş, dost, hısım, partili yahut ihvan koyan bürokrat sıfatı taşıyan koltuklarına yapışmış ve milletin sırtında kene olmuş bürokratların "daha cilalı bir koltuk için düşünmeden istifa ettiğini" görmek tarihsel bir devamlılık içerisinde oldukça düşündürücü. Liyakat bürokraside tasnif dışı ve olmaya da uzunca bir süre devam edecek. Çünkü "nepotizm" artık patolojik seviyede.

Adına bürokrat denilenlerden kaçı üzerinde bulunduğu makam, mevki ve idarenin istikbali ve tekâmülü adına şimdi "vekil" olmak için yaptığı ve yapıyor olduğu kulislerin onda birini yaptı? İnsanlarla görüştü? Telefonlarda destek istedi? Ya da ahım şahım yere göğe sığmaz projelerini şevkle anlattı? Eminim ki bu adına bürokrat denilen ve çoğunluğu akademisyen, hukukçu ya da mülkiye kökenli güruh; seçim sonrası istediklerini aldıklarında kendisini destekleyenlerin telefonlarını açmayacak, sürekli not aldığını söyleyip kulağının üstüne yatacak ve bir süre sonra da bu kez görevlerini tam layıkı veçhi ile ifa ederek memleketin sırtında bir çıban olup "süper emeklilik" keyfi sürerken meraklı gençlere de "bilmediğiniz şeyler var mavrasını" anlatacak.

Rahmetli Durmuş Hocaoğlu birçok sohbetinde yerini bilse son Roma İmparatoru Konstantin'in mezarını ziyaret etmek istediğini dile getirirdi. Şimdi daha iyi idrak ediyorum ki İmparator Konstantin ve onun bürokratları üzerilerine düşeni kendi meşreplerince yerine getirmesi; diğer bir deyişle insanlık tarihinin not ettiği en büyük iki imparatorluğun şampiyonluk maçında cereyan eden bu hadise galip medeniyet, kökü bozkıra dayanan Alp Erenler; bizim için de bir ibret vesikası niteliğine kavuşmuştur. Konstantin'in iki varisinin akıbetinin söyledikleri ise şimdiki dimağları zorlar, sanıyorum.* İmparator Konstantin'in önemli bir evliyanın haziresinde gömülü olduğuna dair rivayetler de mevcuttur.

E şimdi bizler; şanlı ecdad torunları ve hasleten böyük(!) Osmanlıcılar kimin devamıyız?

Eğer biz onların hakikaten torunu isek Kara Mustafa Paşa nezdinde bütün şehid devlet adamlarına ahirette ne söyleyebileceğiz?

El hasılı kelam; bürokrasi denilince "bugün git, yarın gel" diyen, salla başını al başını diyen ve vatandaşın işini zorlaştırmaya "azmı cezmi kasteyleyen" maaş aldığı öz milletine "terör" estirmeyi görev edinenlerin işi değil, bir devleti sırtlayan önemli ve idealist insanların işidir...

Vesselam.

Allahû Âlem (En doğrusunu Allah bilir.)


Not: Bu yazı "soy hadisesi"ni sadece bir genetik olayı görenler için yazılmamıştır.

* Konstantin'in varisi enderunda yetiştirilmiş ve Osmanlı bürokrasisi için de yükselmiştir. Bu isim II. Beyazıt'ın Kaptan-ı Derya'sı "Mesih Paşa"dır. Diğer bir varis ise Otlukbeli Savaşı esnasında şehit düşen Osmanlı komutanlarındandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder