28 Kasım 2013 Perşembe

Türk Eğitiminin Otolizi ve Hidrolizi Yahut Mutasyonu

Türk Eğitim sistemi hakkında daha önce de bir yazı kaleme almıştık. Gelen tepkiler ve e-postaların ısrarla devam etmesi üzerine Ülkücü Hareket merkezli yine bir eğitim yazısını da kaleme aldık. Eğitim ile bu kadar ilgili ve hassas bir yapımızın bulunması bir öğretmen olarak doğrusu beni tahminlerimden öte bir alaka ile karşı karşıya bıraktı. Süreç içerisinde gelişen diğer gelişmeler ise bu kez yine farklı bir yazıyı eğitim merkezli olarak kaleme almaya bizi itmiş oldu.

Malumunuz gündemimiz son günlerde bir hayli yoğun bir şekilde "dersane meselesi". Bu durum, hükümeti ile malum bir cemaat arasındaki ipleri de gerdi ya da bu şekilde lanse edildi. Malum cemaatin alt kesimlerinde bir telaş ve temaşa hali yok değil. Fakat asıl endişelenmesi gereken üs kesim değil mi? Bu konuda sanıyorum ki hepimiz hemfikirizdir. Onları ise gerçek manada endişelendiren bir durum olmadığı düşünüyorum. Çünkü bir büyüğümün deyimiyle olan bitenlerin "cambaza bak" hadisesi...


"Cambaza bak" mevzuusu Modern Dönem öncesi Avrupa'ya aittir. Bu dönem hala filmlere ve dizilere konu olduğu üzere gezici sirklerin bulunduğu ve festival kültürünün altın çağını yaşandığı dönemdir. Dönemde bazı uyanık cambazlar hırsızlarla anlaşır. Cambazlar ahaliyi meydana toplayıp tüm ilgiyi üzerlerine çektiği sırada hırsızlar devreye girer ve meydanda bulunan ahalinin değerli neyi varsa çalmaya çalışır.

Metaforik olarak olay bundan ibarettir. Bir yandan dersanelerin dünyada eşi benzeri olmadığından bahis açılırken, diğer yandan özel okullara verilen öğrenci başı ödeneklerindeki rakamlarda yüzde 100'e yaklaşan bir artış söz konusu. Bu artışın nasıl bir seyirde ilerleyeceği ise büyük bir merak konusu.

Gerçekten bir eğitim devrimi  mi yapılıyor? Yoksa malum bir ekibin gelirleri ve kurumları bir adım daha öte taşınarak daha bir organize şekle mi büründürülüyor?

Şöyle düşünelim. Hakikaten önerildiği üzere dersaneler özel okullara dönüştürülsün. Sonuçları şöyle sıralayabiliriz.

1- Büyükşehirlerin merkez kesimleri bir anda özel okul cennetine dönüşecek.
2- Özel okul fiyatları iktisadın temel prensibi olan arz talep dengesi nedeniyle ciddi bir düşüş yaşayacak.
3- Özel okullara çocuklarını gönderen kesimin gelir düzey gurubunda bir düşüş meydana gelecek. Yani, özel okullu hem çocuk hem de veli sayısında bir artış yaşanacak.
4- Merdiven altı dersanecilik lakırdısı, merdiven altı okullaşmaya doğru evrilecek.
5- Atanamayan öğretmenlerin büyük bir kısmı üç kuruşa (bir çoğu sosyal güvence olmaksızın) dersanelere kölelik ederken, bu durum okul olarak sadece özne değiştirecektir.
6- Ciddi manada hemen hemen yok denilecek düzeyde olan profesyonel "eğitim denetimi" kendisine bir karadelik edinecek.
7- Türk Eğitim Tarihi hileli sınavların hemen ertesinde hileli diplomalar edinme ihtimali ile de yüz yüze gelecek.
8- Dersanelerin kaldırılması herhangi bir sosyal kesime özel bir durum değildir. Kaldırılan dersaneler herkese kaldırılacaktır. Bu durum maddi durumu iyi olan sosyal kesimimizin özel dersler verdirebilmesi nedeniyle herhangi bir şekilde dokunmayacak, Turgut Özal'ın ifadesi ile ilk olarak "Ortadirek" sosyal kesim vatandaşımızın eğitim durumunu etkileyecektir.
9- KPSS, ALES ve diğer eğitimleri veren aslen dersane olan bazı yapıların "kurs" statüsünde gösterilerek bunlara dokunulmaması da Yüce Türk Milleti'nin zekasına yapılmış bir hakaret olduğu tescillenecektir.

Eğitimde kalitenin artması gibi bir ihtimalin karşısında akla ilk bakışta gelen olumsuzlukları yukarıdaki gibi sıralayabiliriz. Bahsi geçen dönüşüm esnasında hiç de azımsanmayacak adetteki dersanenin kapanacak olması da inkar edilemez bir vakadır.  Varolan "cambaza bak" mevzuusu sayesinde bunların bir çoğu ya hiç gündememe gelmemekte ya da gerektiği miktarda dikkati üzerine çekememektedir.

Bu olaya bir de malum cemaat açısından bakalım:

Dersaneleriniz birden okullara dönüştürüldü. Artık öğrenciler sadece sınav için değil, tam 12 senesini geçirmek için devam edecek. Az önce de tekrar ettiğim üzere "eğitim denetimi"nin hemen hemen olmadığı, olanın ise sadece eğitim denetimi var denilmek için yapıldığı bir ülkede artık çocuklarını anne babalar size 12 sene boyunca teslim edecek. Böylelikle sadece sınav senelerine odaklanmış olan pazar hedef kitleniz birden bire muhteşem bir genişleme gösterecek ve tahminlerime göre en az 5 kat daha genişleme gösterecek. İstediğiniz eksende insanları yetiştirmek için artık çok daha uzun ve nitelikli bir zaman dilimi elde edeceğiniz kesindir. Malum cemaatin itirazlarını bu yönü ile anlamak en azından benim açından "cambaza bak" dememe neden olmuştur. Hele ki birde dersane öğretmenlerinin Kpss sınavına tabii olmaksızın devlet okullarına atanacağı söylentisi eğer gerçekleşirse fevkalade aşağılık bir iştir. Fakat malum cemaat ve hükümet arasındaki bu güya veryansın durumunun olmaması halinde olayın daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilecek olmasından bir korku, bir şüphe ve bir rahatsızlık durumundan ötürü "tezgah" güzel kuruldu demekten kendimi alamıyoruz. Vamık Volkan'ın "politik psikoloji" argümanları ülkemizde başından sonuna, en tepesinden dibine kadar ülkemiz üzerinde uygulanmaktadır. Buraya dikkat!

Bazı çevrelerin üniversite ve lise geçiş sınavının kaldırılmasından bahsettiğine tanıklık ediyorum. Bu Türkiye'yi tanımayan fildişi kulelerinden inmemiş, hayatının hiçbir dönemini devlet okulunda geçirmemiş monşer lafı güzaflarından olsa gerek. Türkiye halen sayısı gittikçe artan genç bir nüfusa sahiptir. Rakamlar her sene büyümektedir. Hal böyle iken sınırlı sayıda okul yapılıyor, sınırlı sayıda öğretmen atanıyor, lakin bu iki önemli eğitim katmanlarınca karşılanamayacak adette bir öğrenci sayısının varlığı gün gibi ortadadır. Türkiye en az 20 sene daha bir sınav ülkesi olmak durumundadır.

Okul yapma, öğretmen atamak ve güvence vermek gibi zahmetli işlerden kendini kurtarmak isteyen hükümetimiz bana öyle geliyor ki dersaneleri de okullaştırarak bu ciddi külfete de çözüm ürettiğini bir seçim propogandası olarak karşımıza çıkartabilir.

Buraya kadar dersanelerin okullaşmasının negatif yönlerinden bahsettik. Peki bu işin bir diğer yüzü de var mıdır? Elbette ki vardır.

1- Başarı odaklı okullar ortaya çıkacaktır. Başarı aynı zamanda daha yüksek kâr manasında gelecek olduğundan okullaşan dersanelerde Milli Eğitim denetimi olmasa bile kendi iç denetimleri bir hayli sıkı olacaktır.
2- Başarılı öğrencilere daha iyi imkanlar sunulabilecektir. Özellikle devlet okullarında özellikle büyükşehirlerde ortaya çıkan kötü ortamlardan azade, başarısının meyvelerini toplayabilen ve kendisine başarısından ötürü kıymet verildiğini gören öğrenci daha başarılı olması yönünde motive olacaktır.
3- Devlet okullarında esamesi okunmaya rehberlik hizmetlerinin bu okullarda daha nitelikli olması kuvvetle muhtemel olduğu gözetilirse, daha mutlu bir üniversite yaşamı gerçekleşecek ve dolayısıyla üniversiteyi yarıda bırakma oranları azalacaktır.

Ancak yukarıda saymış olduğumuz tüm bu kazançlar için belirli pilot uygulamalar ve farklı modeller geliştirilmesi gereklidir. En az 5 yıllık bir geçiş süreci planlanması zaruridir.

Tüm bu çekinceleri ortadan kaldırılması adına;

1- "Eğitim denetimi" profesyonel manada güçlendirilmeli ve çok yönlü hale getirilmelidir. Eğitim denetimi sadece öğretmen denetimi değildir. Okulun fiziki açıdan, idarecinin idari açıdan, öğretmenin öğretim ve öğrencinin de eğitim açılarından okulun hademesinden kantinine kadar denetlendiği ciddi bir iş olduğunu kavramak durumundayız. Bunun için halihazırda ne bir model ne de bir kadronun varlığı söz konusu değildir.
2- Burslu okuyan başarılı öğrenciler maddi açıdan da desteklenmeli ve burslu öğrencilerin psikolojik açıdan diğer çocuklardan etkilenmemeleri adına gerekli tedbirler alınmalıdır. Hangi öğrencinin burslu, hangi öğrencinin burslu olmadığı idarecinin sorumluluğunda bir mahremiyet olması önemlidir.
3- Dersaneden okula dönüşecek olan tüm binaların fiziki açıdan okul olmaya elverişli olmadığı kesindir. Bu nedenle fiziki yükümlülüklerini yerine getirmeyen dersanelerin okullaşmasına kesinlikle mani olunmalıdır.
4- Öğretmenler için asgari sosyal standartlar ve maaş miktarı devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. Öğrenci miktarı ile doğru orantılı olarak asgari hizmetli sayısı belirlenmelidir.
5- Müfredatın belirli bir nispette aşılmasına izin dahi verilse bile bu durumun "Tevhidi Tedrisat" kanunumuzu delmemesine ve geçmişte olduğu gibi bir "Beyoğlu ve Fatih" ayrımının oluşmasına müsaade etmemelidir.
6- Dersanelerin aniden kaldırılması büyük bir boşluk dolduracaktır. Yerine okullarda benzeri hizmetlerin verilmemesi için bir neden yoktur. En azından bir geçiş süreci belirlenmeli ve bu süre boyunca dersane tipi eğitim sürdürülmelidir.
7- Mesleki okullarda okuyan çocuklarımızın mağduriyetinin oluşmaması adına gerekli müfredatlar, seçmeli dersler konularak yeniden düzenlenmeli ve isteyen öğrencinin, okul-veli işbirliği içerisinde diğer liselerin standart müfredatından geri kalmaması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Eğer gerçekten ortada bir iyi niyet var ve "Batılı" devletler örnek alınarak "Devlet"e denetleme görevi biçiliyorsa, buna uygun formasyona sahip devlet kadrolarının öncelikle eğitilmesi ve oluşturulmasının zorunluluğu net ve açıktır.

Hükümetin bir an önce bu denetimleri gündeme getirerek, öğrenci-öğretmen-okul üçlemesini değerlendireceği ve bunları da kamuoyu ile paylaşacağı bir puantaj sistemi oluşturmalıdır.

4+4+4 sisteminde olduğu gibi hazırlıksız "ben yaptım oldu" tarzı bir yaklaşımla ön çalışmalardan yoksun bir dönümüşümün yazının başlığında belirttiğim eğitim sistemimiz üzerinde başlıkta belirtmiş olduğum gibi önce bir hidroliz, sonrasında otoliz veya daha iyimser bir tablo ile ucu nereye varacağı belli olmayan bir mutasyona sebep vereceğinden tüm Türk Milleti adımlarını kılı kırk yararak atmasının faydalı olacağını hepimiz acı tecrübelerimizden galiba artık öğrenmişizdir.

Sonuç olarak tüm bu saymış olduğum maddeleri ve ara geçiş malumatlarını özetlediğimizde; şu anki istatistiki rakamlar gerçekçi bir perspektif ile devlet imkanları kaliteli eğitim oluşturmaktan maalesef uzaktır. Yıllarca insanlara iş garantili meslek gibi lanse edilen öğretmenlerin de atanması ekonomik durum göz önüne alındığında zor olacak gibi duruyor. Tüm bu saymış olduğumuz neden sonuç ilişkisi içerisinde umarım; genç nesiller bir kesimin kucağına itilmeyecektir. Türk Milliyetçileri daha önce de konu ile alakalı belirtmiş olduğum üzere mutlaka ülkemizin eğitiminde bir pay sahibi olmak durumundalar.

Başlıkta da belirttiğim gibi durumun bir otoliz, yani hücrenin kendi kendini sindirmesi; daha da ilerleyerek hidroliz, hücresel sindirimin dokusal sindirmeye dönüşmesi tehlikesi vardır. Daha iyimser ya da kötümser olduğu kestirelemeyen bir bakışla bu değişiklik DNA'larımızda sonu öngörülemeyen bir mutasyona neden olabilir.

Tüm Türk Milleti'ni ve özelinde Türk Milliyetçilerini konunun hassasiyeti itibari ile uyanık olmasının ve söz söylemesinin gerekliliğine inanıyorum. Vesselam.

Allahû Âlem (En doğrusunu Allah bilir)

www.uskudarcevresi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder