23 Şubat 2015 Pazartesi

Çağhan Sarı - Aman Sukünet, Aman İtidal!

Türkiye'de beş yıldan beri sürmekte olan sürecin tesirinde ulusal basının 'mütareke' basınını aratırcasına tutumuyla söze başlamak lazım geliyor. 1918-1922 yılları arası işgal altında kalmış İstanbul basınının tamamına yakını, Anadolu hareketini, Kuvayı Milliye'yi, açıkça karşısına almış, İzmir'in kurtulduğu günün akabinde meşhur Peyam-ı Sabah gazetesinin baş muharriri Ali Kemal, 'yanıldık' başlığıyla günah çıkartmıştı. Dönemin gazeteleri tarafgirliğini alenen, aşikar, hatta mertlik kaideleri içerisinde yapmıştı. Merak ediyoruz. Bu günün ulusal basını karşıt görüşlülük ifadesi adı altında meşrulaştırma operasyonunda hicap duyacağı günler gelecek midir? Marksist- Leninist ideolojiyle kurulmuş terör örgütü - resmi adıyla bir parti-, son 15 yıldır Kürt faşizminin, etnik milliyetçiliğin yapı taşı olurken, Ülkücü hareket ve Türk milliyetçiliğinin karşısındaki konumu nasıl 'karşıt görüşlülüktür'?

12 Şubat 2015 Perşembe

Bazı Hafifmeşrep Bürokratların Böyük(!) Ülkesi

Osmanlı'yı çokça(!) bilir, çokça(!) konuşuruz. Öyle ki basit bir köy kahvesinde bile şanslı ecdadımıza dair menkıbelerle karışmış tarihsel olayları ya da yakıştırmaları duyarsınız. Hepsi baştan aşağı örülü bir ahlak ve medeniyet tasavvurunu işaret eder. İbn Haldun'dan bu yana bildiğimiz bir metafor ile "devletler organizmalara benzer". Büyür, yaşar ve ölür. Osmanlı için de talih bundan farklı bir şey söylememiştir. Stratfor'un gözde analistlerinden George Friedman'ın yazmış olduğu "Gelecek Yüzyıl ve Gelecek On Yıl" gibi sansasyonel kitaplarında anlatılan önemli tezlerden birisi de Haldun'un adı anılmasa da bu "Haldun" tezidir. 

7 Ocak 2015 Çarşamba

Dinin İdeolojisi veyahut İdeolojinin Dini

3 Nisan 1995 Time Dergisi Kapağı
 İslamofobi kavramının 11 Eylül olayları sonrasında "Batı" ya da tam anlamıyla "Hıristiyan Batı" tarafından kasıtlı olarak yükseltilmesi ve yeniden "Crusade" kavramının "Dinin İdeoloji" olan ilişkisi yeniden kendini güncellediğini söylemek mümkün.  Akla ilk olarak "İslam" gelse de bunun böyle olmadğına ilk örnek olarak Japonya ile başlayalım:

Aum Şinrikyo (オウム真理教) yeni adıyla "Aleph", Japonya'da kurulan dini örgüt. 1984'te Shoko Asahara tarafından Tokyo'da kuruldu. 20 Mart 1995'te Tokyo metrosunda sarin gazıyla yaptıkları eylem 12 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avrupa Birliği tarafından terörist örgüt ilan edildi.

20 Mart 1995 tarihinde örgüt üyeleri Tokyo’nun çeşitli metro istasyonlarına aynı anda kimyasal sinir gazı olan sarin gazı yaymış, 12 kişinin ölümüne, 6.000’den fazla kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Grup, 1994’te Japonya’da meydana gelen diğer esrarengiz kimyasal kazalardan da sorumlu tutulmaktadır. Biyolojik maddeler kullanarak yaptığı terör saldırıları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Örgütün kurucusu Shoko Asahara, Mayıs 1995'te Japon polisince tutuklanmıştır. İdama mahkûm edilen Asahara, 29 Ocak 2009'da asılarak idam edildi.[1]

“Sadece Siz Sıradan Bir İnsansanız,
Herşey Size Sıradan Gibi Görünür”

Charles Dickens[2]

28 Aralık 2014 Pazar

Oğuzhan Yücel - Adaletli ve Reformcu Bir Selçuklu Sultanı: I. Gıyaseddin Keyhüsrev

Sultan Alp Arslan komutasındaki Büyük Selçuklu ordusu ile Türkleri durdurmak ve Anadolu’dan tamamen atmak niyetinde olan Bizans ordusu arasında 1071 yılında yapılan Malazgirt Meydan Savaşı sonunda kazanılan zafer, gerek Türk- İslam, gerekse Bizans ve Avrupa tarihlerinde, özellikle zihinlerde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaş sonunda Bizans imparatorluğunun bütün imkânları kullanılarak meydana getirilen ordu, darmadağın ve işe yaramaz bir hale getirildiğinden, zaferi izleyen bir iki yıl içinde Selçuklu kuvvetleri, kendilerine karşı hiçbir direnişle karşılaşmadan Anadolu içlerine akarak Ege ve Marmara denizi kıyılarına kadar süratle ve kolayca ilerlediler. Adana, Nevşehir),Ankara ve Kırıkkale’nin büyük bir kısmı Türkler `in eline geçti. Türkler, Eskişehir’den İstanbul’a giden yol üzerinde ilerlemelerine devam ettiler[1].Bu ilerlemenin diğer akınlardan farklı bir boyutu vardı. Bu boyut ise: Selçuklu kuvvetleri bu kez daha önceki tarihlerde olduğu gibi, yalnız akın ve istila amacıyla harekâtta bulunmayıp fethettikleri bölge ve kentlere yerleşerek fethettikleri bu yeni coğrafyayı bir Türk yurdu haline getirilmesinde baş aktör olmuşlardır.[2]

25 Aralık 2014 Perşembe

Oğuz Yücel - Sen ki A'sara Gömülsen Taşacaksın... Heyhat!

“Eğer Enver Paşa, dünyamıza sığmayan bir kahraman, Emir Timur çapında bir cihangir yaratılışında olmasa idi, o günlerde, belki de kesinlikle Türkistan devletsiz kalmayacaktı. Onun kafasında sadece Buhara değil bütün Türkistan vardı. Şartlar ne olursa olsun Enver Paşa Türkistan’da silinmeye yüz tutan Türklüğe en az 100 yıl yetecek yeni bir güç kazandırmıştır.”[1]

“Ataların ruhları milletlerle yaşar; ancak bunu tarihlerini bilenler hissedebilir. Bu histen alınacak gıda kadar hiçbir şey millet için hayati değildir”[2]

Evet, ataların ruhları milletlerin genlerinde nesilden nesile geçerek varlığını devam ettirir. Nitekim aşağıdaki ifadeler bunu teyit edercesine söylenmiştir adeta:

5 Aralık 2014 Cuma

Çağhan Sarı - 5 Aralık 1934, Kadınların Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkının 80. Yılı

Kadın erkek eşitliği tartışmalarının son dönemde yine hararetlendiği, 'fıtrat' ile ne elde edileceği kestirilemeyen polemiklerin başladığı, kadına yönelik şiddet hatta cinayet vakalarının vaka-i adiyeden sayılma noktasına gelindiği bu günlerde bir yıl dönümünü hatırlatmak için kalemi ele aldık. 5 Aralık 1934 tarihi ile kadınların milletvekili seçme ve seçilme haklarının 80. yıl dönümündeyiz. Bu kanundan hemen bir kaç sonra da 1935 yılında Türkiye Cumhuriyeti ilk kadın vekillerini seçti. Kadınlar ilk kez 1935 milletvekili seçiminde oy kullandı. Elbette tek parti dönemi içerisinde adayın belirlenmesi, oyun kullanımı, oyun tasnifi hususlarında malum eleştiriler vardır. Ancak bir eşitliğinin, insanî bir unsurun gerçekleşmesi hele hele Fransa gibi cumhuriyet (liberte) fikrinin dünyada öncülüğünü yapmış ülkelerden önce sağlanmış olması dikkate değerdir. Kadınların hakları hususunda maalesef kuru edebiyatın ötesine geçilemediğini gösteren günler yaşanmaktadır.

4 Aralık 2014 Perşembe

"Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu" Üzerine bir "Öz" Çalışması

PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU
Max Weber

Batı medeniyetine özgü ve sadece orada ortaya çıkan kültürel olguların evrensel bir değer ve geçerlilikteki bir gelişim çizgisi içinde yer almalarına ne tür bir koşul birlikteliğine yol açmıştır?

Bugün Bilimde ussal ve sistematik uzmanlık eğilimleri günümüz medeniyetine egemen anlayışa en yakın anlamda sadece Batı'da vardı. Bu aynı şekilde çağdaş Batı devletinin ve ekonomisinin dayanakları olan bürokratlar için de geçerlidir. Çağdaş yaşamımızın gidişatını etkileyen kapitalizm için de böyledir.

''Elde etme aç gözlülüğü'' ile kapitalizm ile doğrudan doğruya ilişkisi yoktur. Kapitalizmin, kazanç arayışı ile aynı öze sahip olduğu doğrudur. Ekonomik sistem içinde verimliliğe ulaşma olanağı olmayan işletme yok olmaya mahkûmdur. En fazla parayı kazanma uğraşısının, bütün çağlarda ve ülkelerde de var olduğunu belirtiyor. Bu anlamda Kapitalizmin eski çağlardaki birçok farklı kültürde de; (Çin, Hindistan, Babil, Mısır, Eski Akdeniz vs) var olduğunu ve bu anlamıyla onun aslında 'eski bir işveren' olduğunu belirtiyor.