12 Aralık 2013 Perşembe

Rusya'nın Putin'inden Putin'in Rusyası'na: Rus Dış Politikasına Genel Bakış ve Kafkasya



Bölüm 6: Rus Dış Politikasına Genel Bakış

Bölüm 6. 1: Kafkasya Ön izlemesi

Bölüm 6. 1. 1. Kafkasya Coğrafyası


“Kafkas” ve “Kafkasya” adı ilk defa eski Yunan düşünürlerinden Aiskhylos’un M.Ö. 490’da yazdığı, “Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” isimli eserinde anılan “Kavkasos Dağı” deyiminde görülmüştür.[1] Karadeniz ile Kuban ırmağı arasında kalan sıradağların batı kesiminin kuzeyindeki yerli ahalinin milli adı olarak “Kafkas” deyimi, eski Yunanca yazılı yerli efsanelerden M.S. 430 yılında Kartel/_ber (Tiflis çevresi) alfabesine çevrilen destanî Kartel/İber (Gürcistan) tarihi Kartlis-Çkhovreba’da geçmekte ve “Lekan” (Dağıstan’daki Lekler ve Lezgiler) kavminin batı komsusu olan halkın ataları bu isimle anılmaktadır.[2]

Bölgeye Kafkasya isminin, Dağıstan yerlileri tarafından M.S. 479’dan itibaren verildiği de bilinmektedir.[3] Eski Arap coğrafyacıları tarafından “Cebelü’l- Elsan/Diller Dagı” olarak da adlandırılmıştır.[4] İran düşüncesine yakın olan ilk Müslüman coğrafyacılar, bölge ile ilgili olarak Babil dönemine kadar gitmişler ve uygar güney ile karanlık kuzey arasındaki ünlü Kaf Dağı’nın bulunduğu bölge olarak tanımlamışlardır. Kafkas kelimesi, (Arapça da al-Kabk, Türkçede Kafkas) Farsça Kâfkah yani Kaf Dağı’ndan türetilmiştir. Firdevsi’nin Şehname’ sinde, Kafkasya, “Kuhe kâf” olarak adlandırılmıştır.[5]

Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yer alan bu bölgedeki ünlü sıradağlara İslam-Türk eserlerinde “Alburuz Dağı” denmiştir. Albruz, eski Farsçada “Yüksek Dağ” anlamına gelmektedir. Firdevsi’nin hayali olarak kullandığı bu adı İranlı coğrafyacı Hamdullah Musatavi ilk defa Kafkasya’daki bu dağlar için kullanmıştır.[6]

Eski Yunan’dan Romalılara, Karadeniz ile Hazar denizi arasında bulunan ve İslam-Türk eserlerinde “Alburuz Dağı” denilen sıradağların ismi olarak “Kavkasus” (Caucasus) biçiminde geçen bu coğrafya deyimi, Rönesans’tan sonra hümanistlerin eserlerinde, “Caucasus”, “Caucasia”, “Caucasie” ifadesiyle anılmaya başlanmıştır.[7] Ayrıca, Ahmet Cevdet Paşa’nın[8] Kırım Savası’ndan sonra 22 Şubat 1856’da toplanacak olan Paris Barış Konferansı’na sunulmak üzere hazırladığı “Dağıstan, Gürcistan, Çerkezistan, Kabartay” ülkelerine ait bir raporda, “Kafkasya” ve “Cebel-i Kafkas” deyimlerini kullanması ile Kafkas sözcüğü ilk defa Türk Edebiyatına girmiştir.[9]

Kafkaslar, Karadeniz’in doğu kıyısından 38°-50° Kuzey enlemleri ile 37°-50° Doğu boylamları arasında yer almaktadır. Kuzeybatı-Güneydoğu yönünde 1200 km Kuzey-Güney önünde de 600 km. uzunlukta ve 470.000 km² alanı kaplayan dağlık bir alandır.[10] Karadeniz ile Hazar denizi arasında Doğu-Batı paralelinde uzanan ve yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi asan sıradağlar günümüzde Kafkaslar adıyla tanınmaktadır. Rusya İmparatorluğunda Kafkasya adı bir bölge adı olarak ilk defa 19. yüzyıl baslarında, Rus Çarı I. Petro döneminde St. Petersburg’da kurulan İmparatorluk Bilimler Akademisinin bilim adamları tarafından kullanılmıştır.[11]

Kafkas sıra dağlarının güneyinde yaklaşık 37°- 43° Kuzey enlemi ile 41°- 50° Doğu boylamları arasında kalan ve Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Nahcivan’ı kapsayan yaklaşık 200.000 km² alanı kaplayan bölge “Güney Kafkasya” veya Transkafkasya olarak adlandırılmaktadır.[12]

Kafkas Dağları, Kafkasya ile Kafkas Ötesini, Rusya Federasyonu ile Gürcistan ve Azerbaycan’ı birbirinden ayırmakta ve birbirleriyle ilişkili bölgeler arasında doğrudan ulaşımı engellemektedir.[13] Kafkasya güneyde Aras ve Çoruh, kuzeyde Volga ve Don nehirleriyle, doğuda Hazar denizi, batıda Karadeniz’in çevirdiği bölgedir. Kuzey Kafkasya’nın sınırları güneyde ve Hazar denizi kıyısında Kızılburun’dan Dibrar tepesiyle, Nuha’nın güneyinde Ari ve Alazan çayları boyunca Çinvali mıntıkasını da içine alarak İngur nehrine kadar uzanır. Kuzey hududu ise Kuma Nehri’nden Maniç Gölü’nün batı ucuna kadar gelmektedir. Kafkas dağları, güney doğudan güney batıya doğru uzanır ve 900 km. uzunluğundadır. Avrupa ile Asya kıtalarını birbirinden ayırır, genişliği 60 ile 260 km. arasında değişir. En yüksek tepesi Elbruz (Albruz) olup 5642 metredir. Batıda, Abhazya’da dağların yüksekliği 1000 metreyi geçmez iken, doğuda ise 600 metreye kadar inmektedir.

Bölüm 6. 1. 2. Kafkasya’daki Etnik Sorunlar

Rusya Devleti, bir imparatorluk olarak tarih sahnesine çıktıkları XV. Yüzyılın sonlarından itibaren doğu-batı ve güney ekseninde genişleyerek dünya kara hâkimiyetinin[14] önemli kısmını ellerinde tutmuşlardır. Rusların egemenlik kurdukları coğrafya ile Rus kimliği ve ulusal idealleri arasında doğrudan ve sürekliliği olan bir ilişki bulunmaktadır. Rus kimliğinin en önemli yanını oluşturan imparatorluk düşüncesini besleyen, stratejik yönelimlerini[15] belirleyen tarihi ve kültürel arka plan her zaman değişik biçimlerde de olsa canlılığını korumuştur.[16] Rusya, 19. Yüzyılda Kafkasya ve Orta Asya’da yürüttüğü yayılma hareketleriyle topraklarını genişletmiş ve bunun sonucunda genişlemiş imparatorluk nüfusunun sayısını ve özelliklerini öğrenme ihtiyacı duymuştur.

Rusya’da ilk genel nüfus sayımı 09 Şubat 1897’de gerçekleştirilmiştir. Rus bilim adamı Piyotr Petroviç Semyonov-Tyan-Sanskiy’nin öncülüğünde yapılan sayım öncesinde, sayımın hiçbir yeni vergi ya da angarya yükümlülüğü getirmeyeceği, maksadın ülke halkını tanımak olduğu duyurulmuştur. 1897 nüfus sayımı verileri, 19. yüzyıl Rusya’sının nüfus sayısı ve dağılımı konusunda tek güvenilir bilgi kaynağı olması nedeniyle büyük öneme sahiptir. Sayımda vatandaşlara doğum yeri, medeni hali, din, ana dili, okuryazarlık, meslek, sakatlık konusunda sorular sorulmuştur. 1897 nüfus sayımı verilerine göre Rusya İmparatorluğu’nun toplam nüfusu 129,1 milyon, Avrupa Rusyası 94,2 milyon, Kafkasya 9,3 milyon, Orta Asya 7,7 milyon, Sibirya 5,7 milyon sayılmıştır. Genel nüfusun % 90,3’ünü köylüler, % 9,7’sini şehirliler oluşturmuştur.

1989’da yapılan son nüfus sayımı verilerinde SSCB’nin nüfusu 286,7 milyon olarak açıklanmıştır. Rusya’da 2002 yılında yapılan nüfus sayımını Sovyet dönemindeki sayımlardan farklı kılan özellikler bulunmaktadır. Sovyet nüfus sayımlarından farklı olarak, ilk defa sayım anketine zorunlu ek olarak bir milletler listesi eklenmemiş ve vatandaşların milletlerini kendileri belirleyeceği ilkesi kabul edilmiştir. Ayrıca bir milletin içindeki küçük etnik grupların bile kendilerini ifade etmekte özgür olduğu vurgulanmıştır. Rusya Bilimler Akademisi Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü’nün müdürü Valeriy Tiskov bu uygulamanın ‘çoğul özbilinci’[17] yansıtacağını ve bu yöntemle Rusya’daki etnik tablonun ayrıntılarıyla ortaya çıkaracağını belirtmiştir. Rusya bilim çevreleri 1989 yılından sonra ülkede yasanan gelişmeler nedeniyle Rusya’nın etnik durumunu incelemek istemişlerdir. Etnik boyuttaki gelişmelerin en önemli etkenleri olarak göçler ve Rusya vatandaşlarının milli özbilincinde meydana gelen değişiklikler gösterilmektedir. Ayrıca 2002 yılı nüfus sayımında, kendini ifade eden küçük etnik grupların, devlet yardımlarından faydalanacağı belirtilmiştir. Milletin belirlenmesi konusundaki bu yeni yaklaşım, Rusya’daki birçok milli azınlık tarafından milletleri bölmeye yönelik ‘böl ve yönet’ tarzındaki eski imparatorluk geleneğinin bir devamı niteliğindeki uygulama olarak kabul edilmiş ve Tataristan, Dağıstan ve Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti tarafından tepki ile karşılanmıştır. Rusya hükümeti ise bu tepkileri ‘konuyu siyasallaştırma’ ve ‘bazı milli azınlıkların aşırı milliyetçiliği’ olarak değerlendirmiştir.[18]

Kafkasya, Sovyetler Birliği içerisinde yer alan Rus olmayan diğer bölgelerden bazı noktalarda ayrılmaktadır. Kafkas cumhuriyetlerinin dili ve gelenekleri, Ruslaştırma ve ateizm propagandalarına rağmen korunmuş, milli duygular ise bozulmamıştır. Stalin döneminde bölgede gerçekleştirilen sınır düzenlemelerinde, Kafkas halkları göçe zorlanarak bölgede Rus hâkimiyeti sağlanmaya çalışılmıştır. 1939 yılında 407.690 Çeçen, 92.074 İnguş, 75.737 Karaçay, 42.666 Balkar, 134.271 Kalmuk, 200.000’den fazla Kırım Tatarı, 380.000 Volga Almanı olmak üzere bir milyondan fazla insan ülkeye ihanet etmekle itham edilmiş ve göçe zorlanmışlardır. Kafkasya’ya diğer bölgelere oranla daha az Rus nüfus yerleştirilmiştir. karışık evlilikler Baltık cumhuriyetlerinde ve Ukrayna’da % 20 oranında, Kafkasya’da ise % 4 düzeyindedir.[19]

Kafkasya bölgesi, 1990’lı yıllardan itibaren yaşanan etnik çatışmalarla dünya sahnesinde boy göstermiştir. 1992 yılından itibaren Kuzey Osetya’da, Kabartay- Balkar’da, Karaçay-Çerkez’de, Çeçenistan’da ve Abhazya’da sürekli olarak etnik çatışmalar yaşanmıştır.[20] Bölgede yaşanan etnik çatışmalar sonucunda başta Azeriler ve Çeçenler olmak üzere yaklaşık 1,5 milyon kişi sığınmacı konumundadır.[21] Bu çatışmaların temel sebebi Rusya’nın yürüttüğü politikalardan kaynaklanmaktadır. Bu politikalarda, Kuzey Kafkasya’nın demografik yapısıyla oynanmış, sürgün ve cezalarla bölge insanın yaşadığı mekanlar değiştirilmiş, arazi ihtilafları yaratılmış ve sık sık değiştirilen idari ve siyasi sınırlarla çatışma ortamı hazırlanmıştır.

Bölgede yaşanan anlaşmazlık ve çatışmalar iki ayrı açıdan incelendiğinde, birinci sırada Kuzey Kafkasya halklarının kendi aralarındaki anlaşmazlıklar sonucu ortaya çıkan ve birbirlerine karşı yürüttükleri mücadeleler yer almaktadır. İnguşlar ile Osetler arasında yaşanan çatışmalar, Karaçay ve Balkarlarla, Çerkez toplulukları arasındaki çekimseler bu düzlemde ele alınabilir.

İkinci sırada ise SSCB’nin dağılması sonrasında ortaya çıkan yeni bağımsız devletlerle, Kuzey Kafkasya halkları arasında yaşanan mücadeleler yer almaktadır. Bu çerçevede ise Azeri-Lezgi, Abhaz-Gürcü ve Rus-Çeçen anlaşmazlıkları karşımıza çıkmaktadır.[22]

Halklar açısından Kafkasya’nın gelişimini etkileyen bir faktör de bölgede son iki asır boyunca bazı trajik sürgün olaylarının yaşanmasıdır. Bunun etkisiyle Kafkasya’daki hemen her halkın bölge dışı boyutları, yani diasporaları oluşmuş ve böylece dış dünyanın bölgeyle irtibatını kolaylaştıracak imkânlar artmıştır.[23] Örneğin, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ın önemli bir özelliği güçlü bir Ermeni diasporasının varlığı ve bunun Ermenistan’ın dış politikası üzerinde etkili olmasıdır.[24] Ayrıca tüm dünyaya yayılmış diaspora halklarının Kafkasya boyutları da vardır: Tüm bölgeye yayılmış olmakla birlikte çoğu Gürcistan ve Dağıstan’da yaşayan 20 ile 30 bin arası Yahudi, daha ziyade Kuzey Kafkasya’da yaşayan Türk ve Tatar unsurları, Güney Kafkasya’da yaşayan önemli sayıda Kürt ve az sayıda Arap, geçmişleri Çarlık dönemine kadar giden az sayıda Alman, bazılarının kökenleri antik çağlardaki Yunan kolonizasyonuna kadar uzanan, büyük çoğunluğu ise Pontus sorunu nedeniyle 1923 sonrasında Gürcistan’a sığınanlardan oluşan Rumlar, tüm eski Sovyet coğrafyasında bir diaspora durumuna düsen göçmen Ruslar ve Ukraynalılar bu grupların en önemlilerini oluşturmaktadırlar.[25]

Tarih boyunca tüm Kafkas coğrafyasına egemen olmuş yerel bir otoriteye tanık olunmamıştır. Buna karşın, tıpkı Kafkasya gibi etnik ve dinsel olarak oldukça karmaşık bir yapı içerisinde yer alan Hindistan’da, neredeyse tüm alt kıtayı kontrolü altına alan pek çok devlet kurulmuştur. Bundan ötürü, Hindistan en eski çağlardan beri bir medeniyet merkezi olmuşken, Kafkasya’da böyle bir durum yaşanmamıştır. Grek-Romen (Helen), Pers-Sasani, Arap-İslam gibi medeniyet merkezlerine yakın bir konumda olmasına rağmen, siyasal bütünlüğün olmayışı, Kafkasya’yı hemen her dönemde merkez değil, hedef bölge konumuna getirmiştir. Bu duruma benzer şekilde Kafkasya’nın tamamı üzerinde egemenlik kurabilen bir dış güç de 18. Yüzyıl sonlarında Rusların bölgeye gelişine değin görülmemiştir. Her yüzyılda bölgenin farklı kesimleri, farklı çevresel güçlerin etki alanına girmişler, bu durum da zaten coğrafi ve etnik olarak paramparça olan Kafkasya’yı, kültürel-siyasal-ekonomik açıdan da çok farklı yönlerde gelişen bölgelere ayırmıştır. Bu nedenle hem Çarlık, hem de Sovyet yönetimi yılları Kafkasya tarihinde siyasal ve ekonomik bütünlüğün yaşandığı yegane dönemi de temsil etmektedir.[26]

Kafkasya’daki din olgusu, dünyanın pek çok diğer bölgesinden farklı olarak, doğrudan bir bölünme ve çatışma nedeni oluşturmamıştır. Bölgedeki her halk için dinin ifade ettiği anlam, baksa nedenlere ve olgulara dayanan bir izdüşüm ya da yansıma biçiminde olmuştur. Örneğin, Hint alt kıtasında, Orta Doğu’da veya Afrika’da din en belirgin kendini tanımlama biçimi olduğundan, kolayca bir ideolojiye dönüşerek pek çok siyasal çatışmaya neden olmuştur. Kafkasya coğrafyasında ise din, toplum hayatında ve politik süreçlerde geri planda ve çok düşük önemde bir rol oynamıştır. Çeçen-İnguş halkları ve Dağıstan’da katı bir İslam şeriatı-Tasavvuf-Tarikat geleneği dikkat çekmekle birlikte, yerel koşullar incelendiğinde bu yapının bile anlaşılabilir etmenlere dayandığı görülmektedir.[27] Sovyet döneminde, gerek düşünsel açıdan İslam’ı hedefleyen ateizm ve diyalektik materyalizm propagandası, gerekse pratik açıdan İslami yasam tarzına yönelik baskı politikaları önemli ölçüde başarıya ulaşmıştır. Din hakkındaki bilgi kaynaklarına ulaşımın on yıllar boyunca engellenmiş olması, dinin temel öğretileri ve ritüelleri konusunda yaygın bir cehalet ortaya çıkarmıştır.[28] Örneğin Vahhabiler, Azerbaycan’ın kuzey bölgesinde 1993’ten itibaren Avarları ve Müslüman Gürcüleri kışkırtarak, Karabağ gibi özerk bir bölge oluşturmak istemişlerdir.[29]

Bölüm 6. 1. 3. Rusya’nın Gürcistan Politikasını Belirleyen Faktörler
Gürcistan, Rusya Federasyonu ile en uzun sınıra sahip Güney Kafkasya Cumhuriyetidir. Rusya, stratejik konumu nedeniyle Gürcistan’ı hayati çıkar sahasında görmüş ve Gürcistan’la ilişkilere özel önem göstermiştir.[30] Rusya’nın Gürcistan’a olan ilgisi, Kırım’ın Ukrayna’nın eline geçmesi sonucunda Rusya’nın Karadeniz kıyısında birkaç yüz kilometrelik sınırının kalması ile yakından bağlantılıdır. Rusya, Karadeniz filosunu yerleştirebileceği derin sulardan mahrum kalınca ve Karadeniz sahilindeki bu derin sular, nüfusu sadece 5,5 milyon olan ve devamlı etnik sorunlarla uğraşan Gürcistan’a ait olunca, bu durum Rusya’nın Gürcistan’a olan ilgisini arttırmıştır.[31]

Orta Avrupa ve SSCB’de komünizmden demokrasiye geçiş Sovyet siyasi kültürünün devam etmekte olan mirasına ışık tutmaktadır. Birçok durumda komünizmin çöküşü sözde-demokratik şovenistler tarafından yönetilen demokrasi benzeri karma yönetimlere yol açmıştır. Birçoğu eski Sovyet bürokrasisi üyesi yeni liderler, çoğulcu demokrasi adına yasal ve kurumsal bir çerçeve kurmuş ancak Sovyet paternalizminin[32] eski alışkanlıklarının önüne geçebilmede başarısız olmuşlardır. Komünizmin ‘Bilişsel Monopoli’sini (cognitive monopoly) ahlaki açıdan coşkulu olarak kabul edilebilen bir milliyetçilik ile değiştirmişler ve vatandaşlık siyaseti konusunda deneyimsiz olan ve olağanüstü derecede bir siyasi ve ekonomik endişe yaşayan halkın büyük bir kısmı bu yeni etnik hegemonyaları açık bir şekilde desteklemiştir. Guiseppe di Palma[33]’nın tabiriyle ‘demokrasinin islenmesi’ Gürcistan gibi etnik açıdan parçalara ayrılmış toplumlarda daha da önem kazanmaktadır. Farklı etnik gruplar arasında gücün dağılımı ile ilgili sorunlar yeni devletin meşruluğunda bir mücadeleye ve demokratik değişimlere bağlılık konusunda bir teste dönüşmüştür.[34]

Gürcistan, liberalizm ve milliyetçilik arasında, çoğunluk ve azınlık hakları konuları arasında gerilimler yaşamıştır. Perestroykanın etkisi ve merkezi kontrolün yıkılısı Gürcistan milliyetçiliğini özgürlük ve demokratikleşme kuvvetinden etnik hegemonya ve çoğulculuk karşıtı bir kuvvete dönüştürmüştür.

Bölüm 6. 1. 3. 1. Abhazya ve Osetya Sorunları
1990 yılının Ekim ayında Zviad Gamsakhurdia’nın otoriter milliyetçi hükümetinin iktidara gelmesinin ardından Gürcistan’ın durumu Andrei Sakharov’un Cumhuriyetçilik için yaptığı ‘küçük imparatorluk’ tanımına benzemiştir. Ulusal şovenizm atmosferi, çok etnikli işbirliği ve çoğulculuk için gerekli olan hoşgörü, fikir birliği ve uzlaşma gibi kriterleri sarsmıştır. Hem Gürcistan muhalefeti hem de etnik azınlıklar ulusal özgürlük adına hareket ederken, kendilerini yeni bir siyasi paternalizm tarafından tehdit edilirken bulmuşlardır. Sovyet gücünün yıkılısının ardından Gürcistan’ın bağımsızlık hayali ve birçok Sovyet yanlısının SSCB’de son yirmi yıl içinde meydana gelen yapısal ve sosyal değişikliklerinin kaçınılmaz olarak çoğulculuk ile sonuçlanacağı yönündeki beklentileri fazlasıyla iyimser bir bakış açısı oluşturmuştur.[35]

Sovyet döneminin yapısal ve psikolojik yükleri Gamsakhurdia tarafından popülist otoriter bir sistemin destek noktaları haline getirilmiştir. Gamsakhurdia bir yanda sosyal olarak farklılık göstermeyen bir kitle ile siyasi-kültürel seçkin bir kesim arasında, diğer tarafta Tiflis ile ilçeleri arasında ve Gürcüler ile Gürcü olmayanlar arasında var olan geniş sosyal bölünmeyi sömürerek ülkeyi bölgeler, milliyetler ve varlıklılar-varlığı olmayanlar seklinde parçalara bölmüştür. Kendisinin popülizmi halkı temsilci siyasetin üzerine, ilkeyi uzlaşının üzerine ve sadakati devletin, liderliği de demokratik denetiminin üzerine koymuştur.[36]

1991’den itibaren Gürcistan çeşitli suç gruplarının arasında bölünmüş durumdayken, ilk seçilmiş Gürcü Cumhurbaşkanı olan Moskova karşıtı Zviad Gamsakhurdia, Rus kaynaklı suikast girişimlerine maruz kalmıştır. Moskova Gürcistan’ın içine düştüğü siyasi, askeri ve ekonomik kaosu kullanmayı iyi bilmiştir.[37]

Soğuk savaş sonrası Güney Kafkasya’nın önemli ülkelerinden biri haline gelen Gürcistan’da, dil, din ve kültür çeşitliliğinin neden olduğu toplumsal ve ekonomik sorunlar, etnik çatışmalar, siyasi istikrarsızlık ve az gelişmiş bir ekonomi bulunmaktaydı. Gürcistan’ın bağımsızlığına kadar geçen sürede, bölgede geleneksel merkezi Sovyet politikalarının uygulanmış olması nedeniyle bir türlü çözülemeyen siyasal ve sosyo-ekonomik ayrışımlar, bağımsızlıktan sonra bölge dışı devletlerin nüfuz mücadelesi ve Kafkasya’daki etkinlik arayışları ile birlikte derinleşerek kendilerini gösterme eğilimine girmişlerdir.[38]

Sovyetler Birliğinin dağılması sürecinde, Gürcistan’ın Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlık yönünde mücadele etmeye başlaması, Abhazya ve Osetya[39] açısından sorunların artarak çatışmaya dönüşeceğinin ilk belirtisi olmuştur. Bu dönemde Gürcistan Parlamentosu, Şubat 1989, Mart ve Haziran 1990’da aldığı kararlarla Gürcistan’ın bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu açıklayarak, Gürcistan’da üniter bir siyasi yapının kurulacağını açıklamıştır. Bu ifadeler, Abhazya ve Osetya’nın statüsüyle ilgili sıkıntılar yaşanacağının ilk habercisi olmuştur.[40]

Abhazya toprakları Gürcistan’ın kuzeybatı bölgesinde yer almaktadır. Burası Batı Gürcistan’ın en uç noktasıdır.[41] Gürcistan’ın 1936 yılında Sovyetler Birliğine katılmasından sonra boşalan Abhaz topraklarına, büyük çoğunluğu Ermeni ve Ruslardan oluşan göçmenler yerleştirilmiştir.[42] Abhazlar, Gürcistan’ın SSCB’yi oluşturan 15 Sovyet cumhuriyetinden biri olması ile birlikte hem Rus hem de Gürcü asimilasyon politikalarından etkilenmişlerdir. Tiflis tarafından bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılarak, Abhazların nüfusu gittikçe azalan bir azınlık haline sokulmaya çalışılmıştır. Abhazlar aynı zamanda Abhazya’nın hükümet, parti ve Sovyet gibi siyasi organlarından dışlanarak, siyasi açıdan da baskı ve kontrol altına alınmıştır. Bunun ötesinde eğitim dili -üniversite seviyesinde- Gürcüce yapılarak bu dili konuşamayan Abhazların eğitim görmeleri engellenmiş, dil bilmeyenlerde Rusya’da eğitim görmek zorunda bırakılmıştır. Bu çerçevede 1970’li yıllardan itibaren Abhazlarla Gürcüler arasında gittikçe artan şiddette çatışmalar yaşanmaya başlamış ve Abhazlar Rusya’ya bağlanma talebiyle Moskova’ya başvurmuştur. Moskova’nın desteği ve baskısıyla Abhazlar bazı kültürel haklar elde etmiştir. Gürcü yönetimi ise Abhazların bir takım kültürel haklar elde etmesinden hoşnut kalmamış ve sıkıntılar sürekli olarak artış göstermiştir.[43]

Abhazlar açısından 18 Mart 1989’da Lıhnı’da 30 bin kişinin üzerinde katılımcıyla düzenlenen toplantı bir dönüm noktası olmuştur. Burada Abhazların durumuna dikkat çekilerek Sovyetler Birliği yönetimi uyarılmıştır. Fakat istenilen ilginin görülmemesi ve Gürcistan’da meydana gelen gelişmelere paralel bir biçimde, Kuzey Kafkasya halklarının da desteğini alan Abhazya Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu 25 Ağustos 1990’da yaptığı oturumunda Abhazya’nın Gürcistan’dan ayrılarak tam bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ve 1921’de Gürcistan’a bağlanmadan önceki statüsüne uygun olarak SSCB’nin bir üyesi olacağını ilan etmiştir. Aralık 1990’da yapılan seçimlerle de Vladislav Ardzinba, Abhazya Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Seçimlerle oluşturulan yeni parlamento da, Temmuz 1992’de Abhazya’nın Gürcistan’ın bir parçası olduğunu kabul eden 1978 Anayasasını yürürlükten kaldırarak, Abhazya’nın SSCB’nin bir parçası olduğunu kabul eden 1925 Anayasasını yürürlüğe koymuştur.[44] Gürcistan’da Gamsakhurdia’nın etnik kimlik üzerine inşa etmeye çalıştığı politikalar nedeniyle Tiflis’te ve Kuzey Gürcistan’da çatışmaların sürdüğü dönemde, Mart 1992’de Tiflis’e dönen Sevardnadze, Tiflis’teki çatışmalara son vermiştir. Sevardnadze, Abhazya ve Güney Osetya sorununu otonomi ile çözmeye çalışmış fakat bunda başarılı olamamıştır.[45] Bu gelişmeler Abhazya ile Gürcistan arasındaki anlaşmazlıkları bir anda sıcak çatışmaya dönüştürmüştür. Egemenliğini ilan eden

Abhaz tarafı, bu durumu ve Gürcistan’ın siyasi durumunun ne olacağını –bir konfederasyon mu yoksa bir federasyon mu öngörüldüğünü- müzakere etmek üzere 12 Ağustos 1992’de toplanma talebini Gürcü yetkililerine iletmiş,[46] sonuç olarak 14 Ağustos 1992’de dönemin Gürcistan Savunma Bakanı Tengiz Kitovani idaresindeki Gürcü birlikleri Abhazya’yı işgal etmiştir.[47] Gürcü birliklerinin 15 Mayıs 1992’de imzalanan Taşkent Antlaşması’na[48] göre aldığı 50 adet tank ve çeşitli ağır silahlarla, 18 Ağustos 1992’de başkent Suhum’u ele geçirmeleri üzerine[49] Abhaz hükümeti Gudauta’ya gitmek durumunda kalmış ve Suhum geri alınana kadar mücadele buradan yürütülmüştür.[50]

Güney Kafkasya’daki çatışmalar Rusya için büyük bir tehlike arz ettiğinden ve de diğer tüm ilişkilerini etkilediğinden, Rusya’nın bölge politikasında asıl odaklandığı nokta şiddete son vermek olmuştur.[51] Söz konusu çatışmalar Rusya Federasyonu içindeki Kuzey Kafkasya’da da etnik çatışmalara yol açma tehlikesi tasımakta idi. Ayrıca bölgedeki çatışmalar, Rusya’ya yapılan göçlerin sayısını artırmıştır. Sadece 1988-1995 yılları arasında Güney Kafkasya’dan Rusya’ya göç edenlerin sayısı 1,5 milyonu geçmiştir. Yapılan göçler ve Rusya içinde Kafkasya kökenli nüfusun artısı, Rusya’nın Güney Kafkasya ülkelerine karşı politikasını da etkilemiştir. Azeri ve Ermeni diasporasının yanı sıra Gürcülerin Rusya’daki sayısı da bir milyonu aşmıştır.[52]

Haziran 1992’de Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin ve Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Sevardnadze, Osetya ve Tiflis arasında bir ateşkes antlaşmasına imza atmış ve Rusya Federasyonu Abhaz-Tiflis sorununa da arabuluculuk yapma girişimlerinde bulunmuştur.[53] Rusya’nın politikası burada çok daha anlaşılması güç bir hal almıştır. Gürcistan, Temmuz 1992’de Güney Osetya’ya karşı sürdürdüğü savaşta tecrübe kazanarak, “Kafkasların güvenliğini” sağlamak için önce Abhazları, daha sonra da diğer Kafkas Halklarını etki alanına almayı planlamıştır. Abhazya’da yaşanan çatışmalarda bölgede bulunan Rus askeri birlikleri Abhaz milislere destek vermiş, çatışmalar sonunda nüfusunun % 43’ünü oluşturan Gürcüler bölgeden göç etmeye zorlanmıştır.[54]

Eylül 1992’de Rus, Gürcü ve Abhazyalı liderler, Kuzey Kafkasya’dan gelen temsilcilerle birlikte ortak bir Gürcü-Abhazyalı-Rus komisyonu tarafından denetlenmesi kararlaştırılan bir ateşkes antlaşması (Yeltsin ve Sevardnadze imzalı) üzerine görüşmüşlerdir. Bölgedeki yabancı birliklerin silahsızlandırılması ve geri çekilmesi ve bölgede bulunan Rus birliklerinin tam anlamıyla tarafsız olması vaat edilmiştir. Bunun karşılığında Gürcistan özel ve yerel amaçlar için gerekli olan sınırlı bir askeri grup haricinde, Abhazya’daki kuvvetlerini geri çekmeyi kabul etmiştir. Ayrıca bölgedeki kara, hava ve deniz iletişiminin (Rusya, Gürcistan ve Ermeni ekonomisi için hayati önem tasımaktadır.) iyileştirilmesi kararlaştırılmış ve anlaşmanın uygulanması için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (Commission on Security and Cooperation in Europe) ve Birleşmiş Milletler yardımı talep edilmiştir.[55]

Ancak, 1993 yılı itibariyle Abhazya ile Gürcistan arasında doğrudan çatışmalar devam etmiştir. Sevardnadze, Gürcistan denetimindeki Abhazya başkenti Sukhumi’nin tehlike altında olduğunu belirterek, acil uluslar arası yardım talebinde bulunmuş ve Rus birliklerini Abhazyalılara yardım etmekle suçlamıştır. Temmuz 1993’de yeni bir ateşkes anlaşması üzerine mutabakata varılmıştır.[56] 27 Temmuz 1993’de Soçi Anlaşması imzalanmış ve çatışmalar sonlandırılmıştır. Rusya anlaşmanın garantörü olarak bölgede önemli rol üstlenmiştir.[57]

BM anlaşmaya riayet edilip edilmediğini doğrulamaları için askeri gözlemciler göndermeyi kabul etmiş, Gürcüler ağır silahlarını ve birçok birliğini Abhazya’dan geri çekmiştir. Ancak, BM gözlemcileri ateşkesi denetlemek için Abhazya’ya ulaşmadan önce ateşkes, Abhazyalılar tarafından bozulmuş ve 27 Eylül 1993 tarihinde başkent Sukhumi ele geçirilmiştir. Sevardnadze, Başkan Yeltsin’i tekrar Abhazya’ya yardım etmekle suçlamıştır. Gürcü siyasetçiler her ne kadar genelde Rus arabulucular ve barış güçleri ile işbirliği içinde olmuşlarsa da yine aynı zamanda Rusya’yı çatışmalarda yer aldığı gerekçesiyle sık sık suçlamışlardır. Örneğin, Ekim 1992’den Haziran 1993’e kadar, Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Sevardnadze sürekli olarak Rus birliklerinin Abhazya’daki çatışmaları şiddetlendirip bu çatışmalarda yer aldığını vurgulamıştır. Bu konu ile ilgili sunu da belirtmek gerekir. Rusya’nın tarafsız olmadığı yönündeki şüpheler her zaman var olmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya’nın yakın çevre üzerine bir politika geliştirmesi çok uzun sürmüştür. Ayrıca Rusya içerisinde sürmekte olan güçler savası ortamı, yerel askeri yöneticilerin özel girişimleri sonucunda Rus ordusuna kendi politikalarını izleme fırsatı vermiştir.[58]

Light’a göre, söz konusu durum, ordunun her zaman kendi silahlarının hâkimiyetini elinde bulunduramamasıyla daha da karmaşık bir hal almıştır. Güney Kafkasya’nın dünyada en fazla silahlanmanın olduğu ülke olduğu söylenmektedir. Her ne kadar Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan hükümetleri, diğer tüm sonradan kurulan hükümetlerde olduğu gibi ülkede mevcut olan geleneksel Sovyet silahlarından mümkün olduğu kadarını ‘ulusallaştırmış’ veya ‘özelleştirmiş’ olsalar da, bölgedeki silahların büyük çoğunluğunun Rusya ordusundan çalındığı veya Rusya ordusu tarafından satıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda; Rus birlikleri (Moskova’nın onayı olsun ya da olmasın) Rusya’nın resmi politikasının kendini çözmeye adadığı şiddetli çatışmalara katılmış ve silah sağlamıştır.

Ayrıca, Rusya’nın resmi tarafsızlık politikasına rağmen, Rus askerleri çatışmalarda kendi yardımları olmadan Abhazyalıların böyle bir zafer kazanamayacaklarını kabul etmişlerdir. Buna rağmen Sevardnadze, Gürcü mültecilerin Abhazyalılardan kurtarılması ve Gürcü demiryolu ve deniz bağlantılarının korunması için Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmıştır.[59] Abhazya sorunu, Rusya’nın Gürcistan üzerinde sınır değişiklikleri yapmasına, ayrıca bazı yaptırımlar koyma ya da kaldırma seklinde bir takım müdahalelerine kanal oluşturmuştur. Araştırmacı Dimitri Trenin’e göre Rusya, Abhazya meselesini her zaman Tiflis üzerinde baskı yapmak amacıyla kullanmaktadır.[60]

8 Ekim 1993’de Kremlin’de yapılan, Rusya Federasyonu ve üç Kafkasya cumhuriyeti devlet başkanlarının katıldığı Kafkasya Zirvesi toplantısından sonra Sevardnadze, Gürcistan dış politikasını tersine çevirmiş ve Gürcistan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) katılacağını, ayrıca ülkesinde Rus askeri üslerinin konuşlanmasını kabul etmiştir.[61]

Gürcistan, Rusya’nın net bir Güney Kafkasya politikasına sahip olmamasından dolayı endişe duymaktadır. Uluslararası Abhazya İnisiyatif Grubu Başkanı David Cabaridze bölgede yaşanan gelişmeler ile ilgili olarak “Rusya’nın Güney Kafkasya için net bir politikası bulunmuyor. Oraya istikrar mı lazım, yoksa istikrarsızlık mı? Bir taraftan Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yanayız deniliyor, diğer taraftan Gürcistan’a muhalif ayrılıkçı hareketler destekleniyor” ifadesini kullanmıştır.[62]

Rusya izlemiş olduğu pasaport ve vize politikalarıyla ayrılıkçıları desteklemekte, Abhazya ve Güney Osetya’da ikamet edenlere harçsız serbest giriş hakkı tanıdığı halde, Gürcistan vatandaşlarına 2000 yılından itibaren vize uygulamaktadır. Ayrıca Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’daki insanları Rus vatandaşlığına almakta yada onlara pasaport sağlamaktadır.[63]

28 Haziran 2001’de Rusya Federasyonu Duması’nda kabul edilen “Rusya Federasyonu’na Kabul ve Onun Terkibinde Yeni Süjelerin Oluşturulması ile ilgili Yasa” tasarısı ile yabancı bir devletin veya onun bir kısmının Rusya Federasyonu ile birleşebilmesine imkân tanınmıştır. Yasada Rusya Federasyonu ile söz konusu birimin ortak sınırının olması şartı aranmamakta; Federasyon Konseyi ve Devlet Başkanlığı tarafından onaylandığı takdirde, bu yasaya dayanarak Güney Kafkasya’da Abhazya, Güney Osetya, Acaristan[64], Dağlık Karabağ ve hatta isterse Gürcistan’ın Cavahetya bölgesi Rusya Federasyonu ile birleşebilecektir. Böylece Moskova, Güney Kafkasya’da bulunan askeri üslerini tamamen kaybetmesi durumunda “gönüllü katılımlar” sağlayarak Güney Kafkasya’daki etkinliğini devam ettirebilecektir.[65]

Bölüm 6. 1. 3. 2. Güney Osetya Faktörü
Bugün Kuzey Osetya ve Güney Osetya seklinde suni bir sınırla bölünmüş olan Osetya’nın Kuzey bölümü Rusya Federasyonu’na bağlı, güney kısmı ise Gürcistan sınırları içinde yer almaktadır.[66] Gürcistan topraklarında bulunan Güney Osetya halkının tamamı Gürcüce konuşmakta olup, Gürcü kültür ve geleneklerinin etkisi altındadır. Kuzey Osetya’da ise Rus dili ve gelenekleri hâkimdir.[67]

Güney Osetya’nın günümüzdeki sıkıntılarının kökeni Rusya’nın Gürcistan ile kurduğu ilişkilerine, yani 19. yüzyıla kadar gitmektedir. Rus-Kafkas savaşlarının yaşandığı dönemde bölgeyi daha rahat kontrol etmek ve Gürcü feodallerini yanına çekmek adına, Rusya Osetya’yı bölerek güneyini Gürcülerin kontrolüne vermiş, bu toprakları onların malı kabul etmiştir. Bu bölünmüşlük Sovyet döneminde de devam ettirilerek Güney Osetya özerk bölge statüsüyle Gürcistan’a bağlanmış ve Osetlerin birleşmesinin önüne geçilmiştir.[68]

Gürcistan’dan ayrılma amacıyla, 1989 yılında, Alan Çoçiev liderliğindeki Ademon Nıhas adlı Güney Osetya Halk Cephesi Örgütü kurulmuştur. Örgütün önceliği Kuzey Osetya’yla birleşerek, birlik cumhuriyeti statüsüyle Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmaktır. Bu çerçevede ortak düşman olarak tanımlanan Gürcistan’a karşı Abhazya yönetimine de işbirliği çağrısı yapılmıştır.[69]

Aralık 1990’da Gürcistan Parlamentosu tarafından kabul edilen bir kararla Güney Osetya Özerk Bölgesinin kaldırılması oylamaya sunulmuş, buna gerekçe olarak ise Güney Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşme isteğinin Gürcistan’ın tarihi birliğini tehdit ettiği gösterilmiştir. Osetler ise kendi parlamentolarını oluşturmak amacıyla seçim yapmışlardır. Bu gelişme ise Gürcülerin Osetya’ya askeri müdahalesiyle sonuçlanmıştır. Güney Osetya’nın başkenti Tshinvali’de üç Gürcü polisinin öldürülmesi ile çıkan karışıklıklar sonucunda Gürcü Parlamentosu bölgede olağanüstü durum ilan edilmesini teklif etmiştir. Bunun üzerine Güney Osetya’nın Moskova’dan yardım istemesi üzerine, Moskova bölgeye MVD[70] birliklerini göndermiştir. Gürcistan parlamentosu ise bu hareketi kınayarak Sovyet askeri birliklerinin Osetleri desteklediğini ifade etmiştir.[71]

7 Ocak 1991’de Gorbaçov, Güney Osetya’nın bağımsızlık ilanını ve Gürcistan Parlamentosunun Güney Osetya’nın özerkliğini kaldırma kararını kınayan resmi bir açıklama yaparak, üç gün içinde Gürcü askeri birliklerinin Güney Osetya’dan çekilmelerini talep etmiştir. Gürcistan Parlamentosu ise söz konusu kararı Gürcistan’ın iç islerine karımsak seklinde değerlendirmiştir.[72] Olayların bu şekilde gelişimi Osetlerin yüzlerini Moskova’ya dönmesine yol açmış, karşılığında Rus birlikleri bölgeye kaydırılarak Gürcüler Osetya’yı terk etmek durumunda bırakılmıştır.[73] Rusya arabuluculuğu söz konusu olduğu sürece en başarılı girişimler Güney Osetya’da kaydedilmiştir. Hatta Rusya Parlamento sözcüsü Ruslan Hasbulatov, 22 Haziran 1992’de “…eğer Gürcistan Güney Osetlere karşı düşmanlığını hemen durdurmazsa, Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu’na katılma sorunu yeniden değerlendirilecektir.” açıklamasında bulunmuştur. Söz konusu açıklama sonrasında 24 Haziran 1992’de Yeltsin ve Sevardnadze bir araya gelmiş ve 15-16 Temmuz 1992’de bir Rus-Gürcü ortak planı yürürlüğe girmiştir.[74] Rusya’nın öncülüğünde 22 Haziran 1992 yılında yapılan Soçi Antlaşmasıyla da bölgenin güvenliğinin Rus, Gürcü ve Osetler den oluşan 1500 kişilik bir barış gücü tarafından sağlanmasına karar verilmiştir.[75] Temmuz 1992’de ise Rus, Gürcü ve Osetyalı taburlardan oluşturulan barış gücü kuvvetleri, dağılma koridorunu denetlemek, ekonomik olarak yeniden yapılanmayı ve mültecilerin geri dönüsünü sağlamak ve Gürcistan ile Güney Osetya arasındaki siyasi çatışmanın kademe kademe çözülüşünü gözlemlemek üzere görevlendirilmişlerdir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Gürcistan içinde yer alan Güney Osetya ve Abhazya bölgeleri “de facto” bağımsızlık elde etmiştir. Gürcistan siyasi ve ekonomik açılımlarla bu bölgeleri kazanmaya çalışmış, ancak zaman zaman meydana gelen gerginliklerle silahlı çatışmaların eşiğine gelinmiştir. Gürcistan, bu konuda Rusya Federasyonu’nun gölgesinden kurtulmak için sorununun çözümüne Batı dünyasını, AB, Ekonomik Kalkınma ve _İşbirliği Örgütü (OECD) ve ABD’yi de ortak etmeye çalışmıştır. ABD, Gürcistan’ın Rusya Federasyonu etkisinden kurtulması için açık destek sağlarken, AB ise bu konuda net bir destek vermemiştir.[76]

Bölüm 6. 1. 3. 3. Rusya’nın Gürcistan’a Vize Uygulaması

1 Ocak 2001 tarihinden itibaren uygulamaya konulan vize rejimi hakkında her ne kadar Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Putin, bu kararın alınmasında Çeçenistan’daki olayların etkili olduğu söylenebilir. Vize rejiminin geçici olarak uygulanacağına ilişkin açıklamada bulunsa da, Rusya Federasyonu’nun tek taraflı olarak aldığı kararla ortaya çıkan bu gelişme tesadüf olarak değerlendirilmemiştir.Gürcü tarafının tepkisi ise sert olmuş ve parlamentonun yarısı BDT’den çıkma önerisini gündeme getirmiştir. Bu görüsü savunan milletvekilleri düşüncelerini;

“Abhazya ve Güney Osetya’da garantörlüğe soyunan kuzey komsumuz, bir yandan Gürcistan’la sınırları kapatıp, öte yandan ayrılıkçılara bazı ayrıcalıklar getirirken hangi güvenden bahsedilebilir.” seklinde ifade etmişlerdir. Yine bu kesime göre, Rusya’nın Gürcistan’a olan tutumunun sertleşmesinde asıl neden Gürcistan’ın topraklarındaki Rus üslerinin Çeçenistan savasında kullanılmasına karşı çıkmasıdır. Gürcistan çatışmaların kendi ülkesine de sıçramasından endişe ederek buna yanaşmamıştır. Çünkü Gürcistan’ın Pankisi Bölgesi’nde Çeçen kökenli vatandaşları yaşamaktadır.[77]

Tiflis'in egemenliğini sürdürebildiği alanlarla (Abhazya ve Güney Osetya dışında kalan Gürcistan toprakları) ilgili olarak Rusya'nın uygulamaya koyduğu vize rejimi Rusya'da çalışan 500.000 kadar Gürcistan vatandaşını baskı altına almayı hedeflemektedir. Yeni vize rejimi Gürcistan'da işsizliği artırarak, yoksulluğun daha da büyümesine ve Gürcistan ekonomisinin zayıflamasına neden olabilir. Moskova'nın beklentisi Gürcistan'daki sosyal huzursuzluğun getireceği baskıyla Gürcü yönetiminin Rusya'nın taleplerini kabul edeceğidir.[78]

6. 1. 3. 4. Rusya Federasyonu’nun 31 Mayıs 2002 tarihli Vatandaşlık Kanunu ve Gürcistan
Rusya Federasyonu, 31 Mayıs 2002’de yeni vatandaşlık kanunu çıkarmıştır. 10 yıldır yürürlükte olan vatandaşlık kanunu eski Sovyet cumhuriyetlerinde yaşayan ve Rus vatandaşlığına geçmek isteyenlere zorluk çıkarmadan vatandaşlık imkânı sağlıyordu. Yeni kanun ise Rus vatandaşlığına geçiş prosedürünü eskisine kıyasla zorlaştırıyordu. Yeni vatandaşlık yasası Rus vatandaşlarının ikinci bir vatandaşlık edinmesine imkân tanıyor ancak Rus vatandaşlığına geçenlerin eski vatandaşlığını terk etmesini öngörüyordu. Gürcistan, Rusya Federasyonu’na yeni vatandaşlık kanunundan dolayı, kendi egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef aldığı gerekçesiyle nota göndermiştir. Güney Osetya’da nüfusun % 40’ı Rus, Abhazya’da yaşayanların üçte biri Rus pasaportuna sahipti. Gürcistan, yeni kanunun bu iki bölgenin kendisinden koparılmaya yönelik çıkarıldığını ve egemenliğine dolaylı bir saldırı olarak nitelendirmiştir. Gürcü yetkililer, soydaşlarının haklarını savunmanın, komsu ülkelerin iç islerine karımsak anlamına gelmeyeceğini belirtmişlerdir. Vize rejimine geçildikten sonra Rusya’nın yeni vatandaşlık kanunu ilişkilere olumsuz etki eden bir başka unsur olmuştur.[79]

Gürcistan Parlamentosu’nun Abhazya ve Güney Osetya’daki Rus barış gücü birliklerinin geri çekilmesi yönünde aldığı karar hakkında, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Gürcistan Parlamentosu’nun kararının provokatif ve gerginliği tırmandırmaya yönelik bir adım olarak nitelenmiş, ayrıca tek taraflı kararların mevcut uluslararası anlaşmaları ortadan kaldıramayacağı vurgulanmıştır. Söz konusu açıklamada, Tiflis’in sorumsuz hareketlerinin sorunların barışçı çözümüne onarılamaz zararlar verebileceği, Rusya’nın ise uluslararası anlaşmalara uyulması, bölgenin istikrarsızlaştırılmasına engel olunması ve bu bölgede yaşayan Rus vatandaşlarının haklarının ve çıkarlarının korunması için her türlü tedbiri alacağı ifade edilmiştir.[80]

Sorunlu bölgelere yerleştirilen barış Güçlerinin Gürcistan topraklarından çıkarılması devam etmekte konu ile ilgili olarak Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakasvili, Rus barış gücünün çıkartılması ile ilgili olarak “çıkarlarımızı savunacağız, ancak ülkemizin menfaatine ters düşecek aşırı sert ve düşüncesiz adımlar atmayacağız” açıklamasında bulunmuştur.[81] Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakasvili, Rus askeri üslerinin Gürcistan’dan çekilmesini öngören anlaşmanın imzalanmasını memnuniyetle karşılamış, bunu tarihi ve müspet bir adım olarak nitelendirerek Gürcistan’ın Rusya ile yapıcı ilişkiler kurmak istediğini belirtmiştir.[82]

Bu süreçte, Saakasvili, 11 Haziran 2006’da “Gürcistan topraklarının işgali Rus barış Güçleri’nin desteğiyle gerçekleşmektedir. barış güçlerinin geleceği ile ilgili karar verme zamanı yaklaşmaktadır. Bu konuda Parlamentonun kararını bekliyoruz” açıklamasını yapmıştır. Milletvekilleri ise, “Biz kararımızı vereceğiz, ondan sonrası yönetimin isi” ifadelerini kullanmışlardır.

Rus yetkililer, Gürcistan Parlamentosu’nun barış Güçleri’ne yönelik alınan kararları bir “kışkırtma” olarak nitelendirmişlerdir. Rusya Dışişleri Bakanlığı ve Devlet Başkanı Putin, barış Gücü’nün görevini sürdürmeye devam edeceğini ifade etmiştir. Gürcistan Parlamentosu, 18 Temmuz 2006’da “Gürcistan’daki ayrılıkçı bölgelerde barış harekâtı” isimli bir tasarıyı onaylamıştır. Söz konusu tasarıda Gürcistan hükümetinin acilen Abhazya ve Güney Osetya bölgelerindeki mevcut barış Güçleri’nin çıkarılmasını ve uluslar arası bir güçle değiştirilmesi için gerekli girişimlerin başlatılmasını öngörüyordu. Tasarıyı inceleyen Gürcistan ve ayrılıkçı bölgeler, hem de Rusya farklı nitelikte sert tepkiler vermiştir.

Örneğin, Gürcistan Devlet Başkanı Saakasvili, “Gürcistan’ın, sorunlu bölgelerdeki durumunun kötüleşmesine ve dondurulmasına razı olmaya niyeti yoktur. Fakat yönetimin kesin kararı, Rus meslektaşlarımızla yapacağımız görüşmeden sonra belli olacaktır” açıklamasında bulunmuştur.[83]

Rusya ise, neredeyse tüm taraflara rağmen barış Gücü’nü bölgede tutmak istediği yönünde mesajlar vermektedir. Abhazya ve Güney Osetya liderleri ise Gürcistan’ın barış Gücü’nü istememesinin, bölgedeki barış ortamını bozmaya hazırlandığının göstergesi olarak kabul etmektedir. Bu görüş Rus yetkililer tarafından da desteklenmektedir.[84]

Rusya Parlamentosunun alt kanadı Duma’da, 11 Mart 2005 tarihinde “Rusya Federasyonu’na yeni bölgelerin katılımı” ile ilgili anayasa maddesinde değişikliğe gidilmesi konusu görüşülmüştür. Rodina (Anavatan) Bloku’nun inisiyatifi ile ortaya atılan bu öneriye göre, bir bölgenin Rusya’ya katılması için herhangi bir uluslar arası antlaşma imzalamadan bölge halkının böyle bir talepte bulunması yeterli olacaktır. Mevcut kanunlara göre, bir ülkenin veya herhangi bir parçasının başka bir ülkeye katılması uluslararası antlaşmalar çerçevesinde her iki ülkenin de ortak kararıyla gerçekleşmektedir. Rodina Bloku’nun temsilcilerinin yaptığı teklif, açıkça Güney Osetya ve Abhazya gibi bölgelerin Rusya’ya ilhakının kolaylaştırılması için ortaya atılmıştır. Parlamento bu taslağı reddederek Rusya’nın milli çıkarları doğrultusunda bir karar almıştır. Zira Rusya da, sınırları içinde bazı bölgelerle sorunlar yasamaktadır. Rodina Bloku’nun anayasa önerisinin kabul edilmesi ve Rusya sınırları içinde yer alan herhangi bir bölgenin başka bir ülkeye katıldığını açıklaması halinde, Rusya’nın buna itiraz etmek için hukuki gerekçesi kalmayacaktır.[85]

Mihail Saakasvili, Ocak 2006’da gerçekleştirdiği Almanya ziyaretinde Rusya’yı çok zengin, sinsi, kötü niyetli ve tecrübeli bir düşman olarak nitelendirmiştir. Gürcistan’ın BM Büyükelçisi Revaz Adamia ise Gürcülere soykırım uygulandığını iddia etmiştir. Gürcü yetkililer bu şekilde, Rus-Gürcü anlaşmazlığını dünya çapında duyurmaya çalışmakta ve Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’daki barış gücü askerlerini geri çekmesi konusunda Batının desteğini kazanmaya çalışmıştır.

Yetkililer, gerekçelerini iki unsura dayandırmaktadır.

- Daha önce yaptıkları anlaşmalar nedeniyle bölgede Barısı sağlamak için Gürcistan ve ayrılıkçı bölgeler karşısındaki sorumlulukları,

- Ayrılıkçı bölgelerde kayıtlı nüfusun büyük çoğunluğunun Rusya Federasyonu vatandaşlığı almış olması.[86]

Gürcistan bölgedeki barış güçlerinin değiştirilmesini istemekte ve bu nedenle gerginlik yaşanmaktadır. Eduard Kokoytı, Gürcü yönetiminde “şahinler” in egemen olmasından tedirginlik duymakta ve bununla birlikte, Güney Osetya’nın asla Gürcistan topraklarına katılmayacağını ifade etmektedir. Rusya’ya katılmanın yolunu arayan Güney Osetya, bu konuda 1774’te Osetlerin Rusya İmparatorluğu’na katıldığı gerçeğini ve ne devrim öncesi Rusya’dan ne de SSCB’den çıkmış olduğunu gösteren 1990’lı yıllara ait belgelere dayanarak Güney Osetya’nın bugünkü Rusya’nın bir parçası olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır.[87]

Gürcistan İçisleri Bakanlığı, 27 Eylül 2006 tarihinde 4 Rus askeri istihbarat görevlisinin casusluk yaptığı suçlamasıyla gözaltına alındığını açıklamış ve Rus subaylarını mahkemeye çıkarmıştır. Tiflis yönetimi, Rus subayların ülkenin savunma kapasitesi, NATO’ya üye olma çabası, enerji kaynakları ve muhalif siyasi partiler hakkında casusluk faaliyetlerinde bulunduğunu ileri sürmüştür. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, casus skandalıyla ilgili olarak hiçbir ülkenin Rusya ile diyalogda şantaj veya provokasyon diline başvuramayacağı konusunda Gürcistan’ı uyarmıştır.

Casus krizi ile ilgili Rusya Federasyonu’nun tepkileri üzerine Gürcistan, Moskova ile arasında çıkan krizi dindirme çabasına girmiş ve Rus subayları, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) yetkililerine teslim ettiğini açıklamıştır. Tiflis’in geri adımına karşın Rusya Federasyonu’nun sert tavrı devam etmiştir. Rusya Federasyonu Ulaştırma Bakanlığı, Gürcistan ile hava, demiryolu, kara ve deniz ulaşımını kesmiş, Gürcü vatandaşlarına vize vermeyi ve posta hizmetlerini durdurmuştur. Rusya Federasyonu Olağanüstü Durumlar Bakanlığı, Rusya Federasyonu’nda yaklaşık 700 bin civarında olan izinsiz Gürcü asıllı göçmenleri[88] toplayarak kargo uçaklarıyla Tiflis’e göndermeye başlamıştır. Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’nın Başkan Yardımcısı ve aşırı milliyetçi Rusya Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovski de “Gürcistan ile tüm ilişkilerin ebediyen kesilmesi ve Rusya’nın Gürcülerle artık tamamen vedalaşması gerektiğini” savunmuştur.

11 Kasım 2006 tarihinde Güney Osetya’da devlet başkanlığı seçimlerinin yanı sıra, halk bağımsızlık için de oy kullanmıştır. Açıklanan sonuçlara göre devlet başkanlığı seçimlerini, oyların yüzde 98’ini alarak Eduard Kokoytı kazanırken, halkın yüzde 99’u bağımsızlıktan yana karar vermiştir. Güney Osetya, Abhazya gibi uluslararası arenada tanınmamasına rağmen referanduma ilgi büyük olmuştur. Rus gözlemcilerinin yanı sıra birçok ülke, referanduma kendi gözlemcilerini göndermiştir. Rusya’yı temsilen katılan Rus Parlamentosu milletvekilleri ise Güney Osetya’daki referandumun 2003 yılındaki Gürcistan seçimlerine göre daha demokratik olduğunu ve referandumun olaysız geçtiğinin altını çizmiştir. Diğer taraftan Gürcistan Dışişleri Bakanlığı bir kez daha Moskova’yı ayrılıkçı bölgelere destek vermekle suçlarken, Rus Milletvekili Konstantin Zatulin, Rus Parlamentosuna Güney Osetya’ya yapılan referandum sonuçlarının kabul edilmesi için teklifte bulunacağını açıklamıştır.[89]

Bölgesel ilişkilere de değinen Gürcistan Başbakanı Nogaideli, Rusya ile yaşanan krizin casus skandalıyla başlamadığını ve bir evveliyatının bulunduğunu, doğalgazda fiyat artısı sorununun, bazı tarım ürünleri, şarap ve soda ihracatına getirilen kısıtlamaların, sınırın kapatılmasının 2005 yılında ortaya çıktığını ifade etmiştir. Ayrıca Gazprom’un Gürcistan’a sattığı gazın birim fiyatına yüzde yüz oranında zam yaptığını, bunun sonrasında ülkenin gayri safi yurt içi hâsılasının yüzde 1,5 oranında azaldığını, ihracatta pazar kaybının ise yüzde 17 oranında gerçekleştiğini, bu ciddi daralmaya rağmen Gürcistan’ın ayakta kalmayı başardığını, ülkenin yaptırımlarla yasayabilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[90]

Ekonomik Reformlardan Sorumlu Devlet Başkanı Kakha Bendukidze ise, Gürcistan’ın yaptırımlardan kaynaklanan kayıplarının GSYH’nin % 1-1,5’i veya 150 milyon dolar düzeyinde olduğunu, bunun yüksek bir rakam teşkil etmediğini açıklamıştır. Buna karşın muhalefet, bu rakamları gerçekçi bulmadığını ve sadece şarap ithaline konan yasak ile doğalgaz fiyatındaki artıştan kaynaklanan zararın 185 milyon dolara ulaştığını ifade etmiştir.[91]

Kuşkusuz Moskova’nın Gürcistan’a yönelik kozları bunlarla sınırlı değildir. Gazprom, Gürcistan’ın neredeyse tek enerji kaynağı iken, Rus İntera şirketi, Gürcistan içinde gaz dağıtım sistemini elinde bulundurmaktadır. Rus EES Rossiya elektrik şirketi de Gürcistan’ın en önemli elektrik şirketi olan Telasi’nin yüzde 75’ine sahiptir. Ayrıca Gürcistan’daki üç elektrik istasyonu da Rus şirketlerinin elinde ki, bunlardan AES-Transenergy istasyonu Gürcistan’dan Türkiye’ye de elektrik ihraç etmektedir.[92]

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Gürcistan ile ilişkiler konusunda yaptığı açıklamada, mevcut olan bazı zorluklara rağmen tamamen iyimser olduklarını, Rusya’nın Sovyet geçmişinden zor fakat çözülebilir sorunları devraldığını, Gürcistan’daki mevcut “zor durumun” sadece orada değil, tüm bölgede istikrarsızlığa yol açtığını ifade etmiştir.[93]

Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakasvili, Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesinin uygulanmasına ilişkin anlaşmanın imza töreninde; Gürcistan demiryolunun Rusya’nın engellemesi nedeniyle bugüne kadar kapalı olduğunu, Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesinin hayata geçirilmesiyle yeniden açılacağını, ayrıca Gürcistan’ın Azerbaycan sayesinde güvenilir, ulaşılabilir enerji kaynağına sahip olduğunu, Rusya’nın kendilerine ekonomik ambargo uygularken, en zor dönemde Azerbaycan’ın yardım elini uzatmasını Gürcistan halkının hiçbir zaman unutmayacağını, Rusya’nın Azerbaycan’ın Gürcistan’a yaptığı yardım nedeniyle Bakü’yü cezalandırdığını ve doğal gaz fiyatını arttırdığını belirtmiştir.[94]

Rusya’nın “Eho Moskova (Exo Moskvı)” radyosuna demeç veren Saakasvili, son dönemde Rusya ile ilişkilerinin gerilmesinde hem Rus, hem de Gürcü siyasetçilerin sorumlulukları bulunduğunu, Rusya ile iliksilerinde hassas bir dönemden geçtiklerini, sorunların çözümünde etkin bir diyalog başlatmaya hazır olduklarını, Rusya’nın Gürcistan’ın bağımsızlığının güçlenmesi için destek vermesi gerektiğini, Rusya’nın Gürcistan’a uyguladığı ekonomik ambargo nedeniyle, kendi ürünleri için yeni pazar bulduklarını, doğal gaz fiyatına yapılan artış nedeniyle Şubat- Mart 2007 aylarındaki doğal gaz ihtiyaçlarının yüzde 80’ini Azerbaycan’dan karşılayacaklarını ifade etmiştir.[95]

Sonuç olarak, Vladimir Putin'in Rusya Devlet Başkanlığına yükselmesinden sonra Moskova ve Tiflis arasında gerginliğin artması gerek Rusya, gerekse Gürcistan için karışık sonuçlar doğurmuştur. Her iki taraf da yasadıkları sorunlara farklı bakış açılarıyla yaklaşmıştır. Moskova enerji, askeri üsler, vize rejimi ve uluslar arası terörizm konularındaki kendi pozisyonunu Gürcistan'a açıkça kabul ettirmeye çalışmaktadır. Ancak, bu politikalar Gürcistan’ın Rusya yanlısı değil de, Batı yanlısı bir dış politika izlemesine yol açmaktadır. Bu nedenle, bölgede istikrar arttırıcı politikalar geliştirilirken Moskova'nın Gürcistan ve diğer komsularının kaygılarını da dikkate alması gerekir. Rusya’nın yakın çevresinde etkin olabilmesi için, Tiflis ile ilişkilerini güçlendirecek adımlar atması gerekmektedir.[96]



[1] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 15
[2] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 15
[3] Yaşar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Birinci Basım, Konya, Çizgi Kitabevi Yayınları, 2000, s.39
[4] Yaşar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Birinci Basım, Konya, Çizgi Kitabevi Yayınları, 2000, s.39
[5] Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Birinci Basım, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2003, s. 59.
[6] Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Birinci Basım, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2003, s. 59.
[7] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s.15
[8] Ahmet Cevdet Paşa, 1851’de başkent İstanbul’da kurulan “Encümen-i Danış” adlı ilk Türkiye İlimler Akademisinin üyesi ve Osmanlı Devleti’nde zamanın olaylarını kaydetmekle görevli (Vakanüvis) resmi devlet tarihçisidir. Bkz: M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 16
[9] Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Birinci Basım, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2003, s.59
[10] Sefa Sekin, Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s. 28.
[11] Sefa Sekin, Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s. 28
[12] Sefa Sekin, Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s.30
[13] Demet Şefika Acar, “Soğuk Savaş Sonrası Kafkaslarda Güvenlik Sorunları”, Kafkasya Araştırma& Analiz, Ekim 2005- Mart 2006, Sayı 1, s. 59.
[14] Halford J. Mackinder’e göre kara hâkimiyetine dayalı bir strateji için öncelikli şart, denizden yönelecek saldırılardan korunmuş bulunan mihver sahada (pivot area) hakimiyeti sağlamaktır. Bu saha Doğu Avrupa’dan başlayarak Asya’nın Kutup Denizine sularını boşaltan nehirlerin havzalarını içine alan kısımdır. Mackinder’e göre kesin dünya hâkimiyetini tesis etmek için Avrasya hâkimiyeti, Avrasya hâkimiyeti için Heartland hâkimiyeti, Heartland hâkimiyeti için Doğu Avrupa hâkimiyeti gerekmektedir.
[15] Bir toplumun stratejik zihniyeti; içinde kültürel, psikolojik, dini ve sosyal değer dünyasını da barındıran tarihi birikim ile bu birikimin oluştuğu ve yansıdığı coğrafi hayat alanının ortak ürünü olan bir bilincin, o toplumun dünya üzerindeki yerine bakış tarzını belirlemesinin ürünüdür. Bu açıdan bakıldığında, zihniyet ile strateji arasındaki ilişki, coğrafi verilere dayalı mekân algılaması ile tarih bilincine dayalı zaman algılamasının kesişim alanında ortaya çıkar. Farklı toplumların farklı stratejik bakış açılarına sahip olmaları, aslında, bu mekân ve zaman boyutlarına dayanan farklı dünya algılamalarının ürünüdür. Toplumların kendi coğrafi konumlarını eksen edinen mekân algılamaları ile kendi tarihi tecrübelerini eksen edinen zaman algılamaları, yönelişleri ve dış politika yapımını etkileyen zihniyet altyapısını oluşturur. Rus kimlik bilincinin evrensel ideolojik kimlik tanımlamalarını öngören sosyalist ideolojiye rağmen varlığını sürdürebilmesi ve Soğuk Savaş sonrası dönemde eski Marksistlerin yönlendirdiği yeni milliyetçi akımlarda kendini tekrar siyasi bir kimlik olarak üretebilmesi bu stratejik zihniyet sürekliliğinin sonucudur.
[16] Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım, (Çev.) Vügar İmanov, Dördüncü Basım, İstanbul, Küre Yayınları, 2005, s. 6.
[17] Çoğul Özbilinci: Millet bilincinin yanı sıra etnik grup bilincine de sahip olma durumu
[18] Liaisan Şahin, “Rusya Federasyonu 2002 Yılı Nüfus Sayımı ve Düşündürdükleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 8, Sayı 4, 2002, s. 298-306.
[19] Fırat Purtaş, Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, Ankara, Platin Yayınları, 2005, s. 226-227
[20] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. 72-73
[21] Fırat Purtaş,  Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, Ankara, Platin Yayınları, 2005, s.227
[22] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. 72-73
[23] Mehmet Bülent Uludağ, Avrasya’nın Uluslararası Sisteme Açılmasına Etkisi Yönüyle Sovyetler Birliği ve Sonrası Dönemde Kafkasya’daki Ulusçu-Ayrılıkçı Akımlar, Yayınlanmamış Doktora Tezi, AÜ SBE, Ankara, 1999. s. 83.
[24] Diaspora partileri olarak da bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnak), Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve Ermeni Liberal Demokrat Partisi (Ramgavar) Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Ermenistan'da aktif siyasi partiler olarak faaliyette bulunmaya başladılar. Ermeni diasporasının bulunduğu hemen bütün ülkelerde örgütlenmeye sahip olan bu partilerin Ermenistan'daki faaliyetleri diasporanın kendi gündemini Ermenistan'a taşımasına neden olmuştur. Bu partiler vasıtasıyla diaspora Ermenistan'ın dış politikası üzerinde de etkide bulunmuştur.
 Bkz. Kamer Kasım, “Diaspora’nın Ermenistan dış Politikasına Etkisi”, 2023 Dergisi, 15 Nisan 2002, Sayı 12, s. 42.
[25] Mehmet Bülent Uludağ, Avrasya’nın Uluslararası Sisteme Açılmasına Etkisi Yönüyle Sovyetler Birliği ve Sonrası Dönemde Kafkasya’daki Ulusçu-Ayrılıkçı Akımlar, Yayınlanmamış Doktora Tezi, AÜ SBE, Ankara, 1999. S. 83
[26] Mehmet Bülent Uludağ, Avrasya’nın Uluslararası Sisteme Açılmasına Etkisi Yönüyle Sovyetler
Birliği ve Sonrası Dönemde Kafkasya’daki Ulusçu-Ayrılıkçı Akımlar, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, AÜ SBE, Ankara, 1999. S. 84
[27] Mehmet Bülent Uludağ, Avrasya’nın Uluslararası Sisteme Açılmasına Etkisi Yönüyle Sovyetler Birliği ve Sonrası Dönemde Kafkasya’daki Ulusçu-Ayrılıkçı Akımlar, Yayınlanmamış Doktora Tezi, AÜ SBE, Ankara, 1999. S. 84-85
[28] Turgut Demirtepe, “Orta Asya’da Radikalizm ve Terör”, (Der.) Mustafa Karaca, Evanjelizm ve Vahhabilik, İstanbul, Nokta Kitap, Birinci Baskı, Kasım 2005, s. 126.
[29] Kafkasya’nın kalbi Nakşibendî ve Sünni tarikatlara bağlıydı. Vahhabiler, bölge halkının fakir olmasından yararlanarak bölgede etkinlik arayışına girmişler ve 1994 yılında Azerbaycan’da bulunan camilerde etkili olmaya başlamışlardır.
 Bkz. Faruk Arslan, “Vahhabilik ve Evanjelizm”, s. 220-221.
 [30] Fırat Purtaş, Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, Ankara, Platin Yayınları, 2005, s.238
[31] Oktay F. Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, (Der.) Mustafa Türkeş, İlhan Uzgel, Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, I. Baskı, Şubat 2002, s. 397
[32] Latince 'pater' (baba) kelimesinden türeyen ve 'Baba devlet' anlayışı olarak tanımlanan paternalizme göre; devletle vatandaş arasındaki yönetim ilişkisi, babayla evlat arasındaki ilişki gibidir. Paternalist devlet, halkın kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterliliğe sahip olmadığı düşüncesi üzerine inşa edilir. Başka bir deyişle, Devletin kişilerin en iyi çıkarının ne olduğunu bilerek ekonomiye müdahale etmesi gerektiği görüsü “paternalizm” olarak adlandırılır. Bazı ülkelerde devlet bu rolüne o kadar sarılır ve bireylerin kendi çıkarlarını onlardan daha iyi bildiğine o kadar inanır ki; ilk örnek bir vatandasın nasıl hareket etmesi gerektiğine, neyi tüketmesi, nasıl yasaması gerektiğine onlar adına karar verir ve onları bu davranışlara zorlar. Aslında buna karar veren devlet değil, devlete ve siyasi otoriteye hâkim bir seçkinler grubudur.
[33] Doğu Avrupa ülkelerinin demokrasiye geçişleri konusunda makalesi bulunan Guiseppe Di Palma, sivil toplum ve piyasanın demokrasi için hayati önem taşıdığını, sivil toplumsuz demokrasi ve piyasasız sivil toplum olmayacağını belirtmiştir. Bkz. Guiseppe Di Palma, “Why Democracy Can Work in Eastern Europe”, Journal of Democracy, Volume 2, No 1, Winter 1991, s. 21-31
[34] Stephen F. Jones, “Georgia: the trauma of statehood”, (Eds.) Ian Bremmer, Ray Taras, New States, New Politics: Building the Post-Soviet Nations, Cambridge (England), New York, Cambridge University Press, 1997, s. 505
[35] Stephen F. Jones, “Georgia: the trauma of statehood”, (Eds.) Ian Bremmer, Ray Taras, New States, New Politics: Building the Post-Soviet Nations, Cambridge (England), New York, Cambridge University Press, 1997, s.505
[36] Stephen F. Jones, “Georgia: the trauma of statehood”, (Eds.) Ian Bremmer, Ray Taras, New States, New Politics: Building the Post-Soviet Nations, Cambridge (England), New York, Cambridge University Press, 1997, s.522-523
[37] Oktay F. Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, (Der.) Mustafa Türkeş, İlhan Uzgel, Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, I. Baskı, Şubat 2002, s.397
[38] Revaz Gachechiladze, “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998.
[39] Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’dan olusan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti 1922 yılında kurulmuş ve aynı yıl Abhazya’ya birlik cumhuriyeti statüsü verilmiştir. Ancak 1930 yılında Abhazya’nın statüsü Gürcistan içinde bir özerk cumhuriyet statüsüne indirilmiştir. Güney Osetya’da 1922 yılında özerk bölge statüsü ile Gürcistan’a bağlanmıştır. Bkz. Tavkul, Etnik Çatışmaların… S. 65.
[40] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.87
[41] Yuri Siharulidze ve diğerleri, “Abhazlar ve Abhazya”, (Der. ve Çev.) Hayri Hayrioğlu,
Trabzon’dan Abhazya’ya Doğu Karadeniz Halklarının Tarih ve Kültürleri, İstanbul, Sorun Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 1998, s. 137.
[42] Abhaz tarihinin trajik olaylarından biri de, Osmanlıya yapılan göç olayıdır. Ruslar, Abhaz halkının Müslüman bölümünün yurttan çıkarılıp Osmanlı ülkesine sürgün edilmesini kendi açılarından yararlı görmüşlerdir. Büyük sürgün olayından sonra ülkede sadece 20.000 kadar Abhaz kalmıştır. Müslüman Abhazlardan boşalan yerlere Gürcülerin yerleşmesine izin verilmemiş, Ermeni, Rus, Rum, Bulgar, Eston vb. göçmenlerin yerleştirilmesi siyaseti izlenmiştir. Ayrıca Rus siyasetine tarihsel bir örnek olarak, 1811 yılında bağımsız Gürcü kilise yönetiminin Çarlık Rusyası tarafından lağvedilmesinden sonra Abhaz kiliselerinde Rus dilinin hakim kılınma çabaları gösterilebilir. Bkz. Siharulidze, “Abhazlar ve Abhazya”, s. 157.
[43] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.86
[44] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.87
[45] Emin Gürses; “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası, Ankara: Cilt 7, Sayı 1, 2001. S.258
[46] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.87-88
[47] Pavel Baev, Russia’s Policies In The Caucasus, Washington, DC, Royal Institute of International Affairs, 1997, s. 25.
[48] Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Birlik cumhuriyetlerine verilecek silah kotası ve Avrupa Konvansiyon Kuvvetler Anlaşması’ndan (AKKA) kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi için 15 Mayıs 1992’de Taşkent Antlaşması (Kolektif Güvenlik Antlaşması) imzalanmıştır. Antlaşmaya taraf ülkeler Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dır. Antlaşmadan geri çekilen ülkeler ise Moldova, Türkmenistan ve Ukrayna’dır. Taşkent Antlaşması, bilinen askeri ittifak türlerinin bir karışımı (casus belli durumu üye ülkelerin bir tanesine yönelik bir saldırıda ortaya çıkmakta) ve kolektif güvenlik sistemi (Sovyet dönemi sonrası bölgedeki sorunların çözümünde taraflara yetki tanımakta) niteliğindedir.
[49] Pavel Baev, Russia’s Policies In The Caucasus, Washington, DC, Royal Institute of International Affairs, 1997, s.25
[50] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.87-88
[51] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 51-52
[52] İlyas Kamalov, “Soğuk Savaş Sonrasında Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, Kasım 2006, Sayı 79, s. 92.
[53] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 50 - 53
[54] Emin Gürses; “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası, Ankara: Cilt 7, Sayı 1, 2001. S.258
[55] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 50-53
[56] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 50-53
[57] Mitat Çelikpala; “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2006. s.88
[58] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 50-53
[59] Margot Light, “Russia and Transcaucasia”, John F. R. Wright, Suzanne Goldenberg, Richard Schofield (Eds.), Transcaucasian boundaries, London, UCL Press, 1996, s. 50-53
[60] Dmitri Trenin, The End of Eurasia: Russia on the Border Between Geopolitics and Globalization, Washington, D.C, Carnegie Endowment for International Peace, 2002, s. 182.
[61] Kamil Ağacan, “ABD’nin Kafkasya Politikası”, (Der.) Okan Yeşilot, Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya, İstanbul, Kitabevi, 2005, s. 31
[62] Mirza Çetinkaya, “Güney Kafkasya’daki Belirsiz Rus Politikası, Gürcistan’ı Endişelendiriyor”, Zaman, 22.08.2004.
[63] Hasan Kanbolat, “Gürcistan-Ukrayna-Karadeniz Üçgeni Arasında Kuzeybatı Kafkasya, Kabartay-Balkar’dan Sonra Sıra Karaçay-Çerkez’de mi?”, Stratejik Analiz, Şubat 2006, Sayı 70, s. 90.
[64] Başkenti Batum olan Acaristan, Gürcistan topraklarında olup da Rus manipülasyonundan uzak kalabilen tek özerk bölge olmuştur. Acaristan Cumhurbaşkanı Aslan Abasidze, cumhuriyette kontrolü tamamen kontrolünde tutmayı başarmıştır. Abasidze Gamsakhurdia’dan uzak durmuş ve Sevardnadze’yi desteklemiştir. Bu tavrı ile de Abasidze’nin lideri olduğu Gürcistan Renesans Partisi, Kasım 1995 seçimlerinde 400.000’den fazla oy alarak Gürcistan politikasındaki en büyük üç parti arasına girmiş ve bu şekilde Gürcistan’ın iç entegrasyonu açısından yapıcı bir rol oynamıştır. Bkz. Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, s. 400-401.
[65] Hasan Kanbolat, “Gürcistan-Ukrayna-Karadeniz Üçgeni Arasında Kuzeybatı Kafkasya, Kabartay-Balkar’dan Sonra Sıra Karaçay-Çerkez’de mi?”, Stratejik Analiz, Şubat 2006, Sayı 70, s. 90.
[66] Güney Osetya’nın Gürcistan ile kurduğu zorunlu ilişki 19. yüzyıl ortalarında bölgenin Rusya tarafından istila edilmesiyle başlamıştır. Bkz. Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, İstanbul, Ötüken, 2002,.s. 77
[67] Manvelisvili, Alexandre- Gogebasvili, J. - Batsasi, Tsate Cavahisvili, _vane- Tezelisvili, Biçi- Tsereteli, Mihako- Lortkipanidze, Mariam; “Abhazlar ve Abhazya”, (Der. ve Çev.) Hayri Hayrioglu, Trabzon’dan Abhazya’ya Doğu Karadeniz Halklarının Tarih ve Kültürleri, İstanbul: Sorun Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 1998, s.135
[68] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. 89
[69] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. 90
[70] Sovyet silahlı kuvvetleri beş ana kuvvetten oluşmaktaydı. Ana kuvvetler, Stratejik Füze
Kuvvetleri, Kara-Hava-Hava Savunma ve Deniz Kuvvetlerinden oluşuyordu. Ayrıca iki Sovyet askeri birimi ise İçislerine Bakanlığına bağlı milis kuvvetler (MVD birlikleri) ve KGB’ ye bağlı Sovyet Sınır Muhafaza Birlikleriydi. Bkz. “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Askeri Tarihi”, MVD (Ministerstvo Vnutrennikh Del) Vikipedi Özgür Ansiklopedi, <http://tr.wikipedia.org>
[71] Ocak 1991’de yaşanan çatışmalar sonucunda 30’un üzerinde Oset hayatını kaybetmiş, bölgede yaşayan Osetler Kuzey Osetya’ya, Gürcüler ise Gürcistan’a kaçmıştır. Bkz Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, İstanbul, Ötüken, 2002,. s. 80
[72] Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, İstanbul, Ötüken, 2002, s. 80.
[73] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s.91
[74] M. A. Mert Gökırmak, Etnik Caydırıcılık ve Kafkaslarda Rus Dış Politikası, Yayınlanmamış Doktora Tezi, UÜ SBE, Bursa, 2000, s. 123.
[75] Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, (Der.) Mustafa Aydın, Çağrı Erhan, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s.91
[76] Tracey C. German, “Le conflit en Ossétie-du-Sud: la Géorgie contre la Russie”, Politique étrangère, Paris, L’Institut français des relations internationales (Ifri), 2006, 1:2006, s. 51-64.
[77] Fırat Purtaş, Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, Ankara: Platin Yayınları, 2005, s.242
[78] Oktay F. Tanrısever; “Rusya-Gürcistan İlişkilerindeki Artan Gerilim: Bir Sağırlar Diyalogu mu?”, Stradigma Dergisi, Sayı 7, Ağustos 2003. http://www.stradigma.com/turkce/agustos2003/makale_08.html
[79] Fırat Purtaş, Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, Ankara: Platin Yayınları, 2005, s.242-243
[80] Statement by the Ministry of Foreign Affairs of the Russian Federation Regarding the Georgian Parliament’s Resolution on the Peacekeeping Forces in the Conflict Zones, 18 July 2006, <http://www.russianembassy.org./main.htm>, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığının resmi sitesi.
[81] Vladimir Novikov, Mikhail Zygar, “Gruziya sjivaet Rossiyu so Starogo Sveta”, Kommersant, 03.02.2006
[82] The Messenger, “President hails treaty on Russian base pullout”, 04 April 2006.
[83] Araz Aslanlı, “Rusya ile Gürcistan Çatışmanın Eşiğinde”, Cumhuriyet Strateji, 7 Ağustos 2006, Sayı: 110, s.4
[84] Araz Aslanlı, “Rusya ile Gürcistan Çatışmanın Eşiğinde”, Cumhuriyet Strateji, 7 Ağustos 2006,Sayı: 110, s. 4
[85] İlyas Kamalov, “Soğuk Savaş Sonrasında Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, Kasım 2006, Sayı 79, s. 92.
[86] Araz Aslanlı,“Rusya ile Gürcistan Çatışmanın Eşiğinde”, Cumhuriyet Strateji, 7 Ağustos 2006,Sayı: 110 ,s.4
[87] İvan Suhov, “Lyubov na rasstoyanii”, Vremya Novostey, 01.08.2006.
[88] Rusya’da yasayan Gürcüler Gürcistan’a yılda 1,5-2 milyar dolar transfer etmekte ve bu rakam herhangi bir yabancı ülkenin Gürcistan’a yaptığı maddi yardımdan daha fazladır. Gürcistan’ın hamisi ABD dahi Gürcistan’a 2006 yılında ancak 86 milyon dolar yardımda bulunmuştur. Bkz. Kamalov, “Soğuk Savaş Sonrasında Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası”, s. 94.
[89] Güney Osetya’nın Gürcistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri süren Tiflis’in, aynı tarihte alternatif bir devlet başkanlığı ve referandum gerçekleştirmesi ilginçtir. Gürcistan’ın gerçekleştirdiği bu referandumda halka yöneltilen soru ise “Güney Osetya’nın federasyon yapılandırma çerçevesinde Gürcistan’ın içinde yer almasını istiyor musunuz?” seklinde idi. Gürcistan’ın Güney Osetya’da gerçekleştirdiği bu referanduma ancak Gürcü uyruklular ilgi göstermiştir. Aslında Gürcistan, Güney Osetya’da alternatif referandum gerçekleştirerek Güney Osetya’nın Gürcistan’ın ayrılmaz bir parçasıdır seklindeki teziyle çelişkiye düşmüştür. Bkz. İlyas Kamalov, “Rusya, Referandumların Meyvesini Topluyor”, Stratejik Analiz, Aralık 2006, Sayı 80, s. 12-13.
[90] Gürcistan Başbakanı Zurab Nogaideli’nin 13 Aralık 2006 tarihinde Johns Hopkins Üniversitesi Orta Asya-Kafkasya Enstitüsünde verdiği konferans. Zurab Nogaideli, “Three Years After the Rose Revolution: Democratic Reform and Regional Challenges” , 13 December 2006. <http://www.sais-jhu.edu/insider/calendar2.html>
[91] Maia Edilashvili, “Putin Begins to Rebuild Relationship with Georgia”, Georgian Times, 28.01.2007.
[92] İlyas Kamalov, “Soğuk Savaş Sonrasında Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, Kasım 2006, Sayı 79, s. 94
[93] Itar-Tass (Rus Haber Ajansı), 22.02.2006.
[94] Anadolu Ajansı Basın Bülteni, “Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi İmza Töreni”, Tiflis, 07.02.2007, Sayı AA0603
[95] Anadolu Ajansı Basın Bülteni, “Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakasvili”, Tiflis, 29.01.2007, Sayı AA0492.
[96] Oktay F. Tanrısever; “Rusya-Gürcistan İlişkilerindeki Artan Gerilim: Bir Sağırlar Diyalogu mu?”, Stradigma Dergisi, Sayı 7, Ağustos 2003. http://www.stradigma.com/turkce/agustos2003/makale_08.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder