24 Aralık 2013 Salı

İki Cihan Harbi'nin Kaybettirdiği İki Cihan'a Bedel İki Hasletimiz...

Herkes ölüyor ama
Herkes Enver gibi ölemiyor.
Volkan Ekiz

Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Süleyman Gündüz'ün kaleme almış olduğu linki verilmiş olan yazıya cevabımdır:

S. Gündüz: 

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanGunduz/sarikamis-harek%C3%A2ti-olmasaydi/44761

Türk milletinin tarihi yürüyüşünün durdurulduğu dönemlerin 100. yıllarını idrak etmeye başladık. Balkan Savaşlarının 100. yılını geride bırakmak üzereyiz.

İki gün sonra da Sarıkamış harekâtının 99. yılını anacağız. Tarihimizde 1863 Viyana bozgunuyla başlayan duraklamanın, ardından gerileme ve çöküş dönemlerinde birçok trajik vakıa yaşanmıştır. Bunların başında şüphesiz iki tanesi önemlidir.

Bunlardan birincisi 1876-77 Osmanlı Rus harbidir ki halk tarafından 93 harbi olarak adlandırılır. Büyük tarihçiler bu savaşı gerçek anlamda Osmanlı Devleti'nin miadını tamamladığı ve Türk milletinin tarihsel yürüyüşünün durdurulduğu savaş olarak kabul ederler. Ardından gelişen her olay Anadolu'da kalabilme mücadelesidir.

İkincisi ise 24 Aralık 1914'de I. Dünya Savaşı'na girişimizle birlikte yapılan Sarıkamış harekâtıdır.

Bu harekât esnasında yaşananların tanıkları çok yakın bir zamana kadar aramızdaydılar. Sarıkamış harekâtı zihinlerimizde büyük bir acı olarak yer aldı.
Harekâtın yapılış mevsiminden, emir komutadaki sorunlardan ve sonuçlarından yola çıkarak sürekli tartışılmaktadır/tartışılmaya da devam edilecektir.

Bir yıl sonra I. Dünya Savaşı'nın başlangıcının 100. yılını idrak edeceğiz.

Tarihimizde üzerinde en fazla tartışılan olaylar bu yıllara ait olanlar oldu. I. Dünya Savaşı'na giriş, Sarıkamış harekâtı, Çanakkale harbi, Mısır Sina'daki Kanal savaşları, Irak Cephesi Kut'ül Amare savaşı, Tehcir, Hicaz Müdafaası, Kudüs ve Bağdat'ın düşüşü, Filistin Cephesi, Kafkas harekâtı, Mondros mütarekesi, ardından Milli mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu…

Önümüzdeki aylarda gündem hafiflerse bu konular üzerinde yeniden tartışmalar başlayabilir. O dönemde yaşananlar gerçek anlamda adilane anlaşılmadığı ve anlatılmadığı sürece bugün içinde bulunduğumuz gerilimleri anlamamız mümkün değildir.

I. Dünya Savaşı ile ilgili bugüne kadar tarih kitaplarında okutulmuş olan bilgilerin doğruluğu artık tartışılıyor.
Osmanlı Devleti yöneticileri I. Dünya savaşının öncesinde müttefik bulmak için İngiltere, Fransa ve Rusya ile görüşmeler yapmıştı. Üç ülke Osmanlı ile ittifak yapmaktan kaçındılar. Sonuç olarak Osmanlı Devleti Almanlarla birlikte hareket etmeye mecbur bırakıldı.

Evet, ben iki gün sonra 99. yılını idrak edeceğimiz Sarıkamış harekâtı ile ilgili bir iki konuya değinmek istiyorum. Şunu söylemeliyim ki; Türk tarihi içinde büyük kadre uğrayan şahsiyetlerden bir tanesi de Enver Paşa'dır.

14 Ocak 1914'de Rus İmparatorluğu Dışişleri Bakanı Sergey Sazanov Çar II. Nikola'ya verdiği raporda çıkacak olan bir savaşta İngiliz ve Fransızların da bilgisi dâhilinde İstanbul işgal edilecekti. Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'na girişiyle birlikte ilk harekât Sarıkamış oldu.

Sarıkamış harekâtıyla Ruslar Batı Cephesine ve Balkanlara yığdıkları askeri güçlerinin bir kısmını Kafkaslara kaydırmak zorunda kaldılar. Bu harekât Almanların doğu cephesinde üstünlüğü ele geçirmesini sağlamış ama en önemlisi Rusların başkent İstanbul'u işgal etme planlarını bozmuştur.

Ayrıca Sarıkamış harekâtıyla Osmanlı Devleti Kafkaslar ve Orta Asya'ya ulaşmak istiyordu. Ruslar bundan endişelenerek İngiltere ve Fransa'ya Osmanlı Devleti'ne Batı'dan acilen bir cephe açılmasını istemişlerdir. Çanakkale Savaşı bunun sonucudur.

Sarıkamış harekâtı iyi planlanmış bir harekâttır. Emir komuta içindeki tartışma ve plana uymama büyük bir trajediye neden olmuştur. Tek kurşun atmadan 92 bin kişinin donarak öldüğü iddiası doğru değildir. Rus kaynaklarının 92 bin iddiasının dışında kayıplar Genelkurmay, Alman ve İngiliz kaynaklarına göre 18.000-30.000 arasında kabul edilmiştir. Şüphesiz bu bile çok önemlidir.

Osmanlı Ordusu'nun kaybı büyüktür ama Rusların kaybı da az olmamıştır. 12.000 civarında kayıptan bahsedilir.

Nitekim Ruslar Ocak 1915'den-Mart 1916'ya kadar bölgede başka bir harekât yapamamışlardır.

Sarıkamış harekâtı Rusların Anadolu'da tahayyül ettikleri farklı dini ve etnik devletin kalıcılığını ortadan kaldırmıştır. İstanbul'un işgalini önlemiştir. Bu toprakların anavatan olmasının ilk basamağı Sarıkamış harekâtıdır.

Osmanlı I. Dünya Savaşı'na girmemiş olsaydı topraklarını savaşmadan kaybedecekti ve bugün mevcut olan toprak kadarı da kalmayacaktı.

Umarım ideolojik saplantılardan kurtularak bu dönemi adalet ve merhamet dairesi içinde objektif tartışabiliriz.
Bu harekât bir kahramanlık destanıdır, şehit düşen vatan evlatlarını büyük bir minnet ve rahmetle anıyorum.

O. B. Çelebi(cevap metni):

Selamlar Üstadım;

Öncelikle yazı için teşekkür ederim. Fakat benim de müsaadenle değinmek istediğim bir iki nokta olacak.

Üzerinde durmak gerekir ki tarih, kendi özgün metodolojisi gereği fizik ve matematikten oldukça farklı biri yol izler. Kendine ait matematiği ya da felsefesi içerisinde 'olsaydı veya olmasaydı' gibi ihtimal hesapları ile maalesef tarihin dışına çıkmış oluruz. Bu nedenle sayamayacağımız ve asla net takımına erişemeyeceğimiz bağımlı ve bağımsız değişkeni olan tarih içerisinde biz şöyle olsaydı dediğimiz an sadece bir değişken değişmesi demektir ki böyle bir tarih anlayışının sıhhatinden yahut geçerliliğinden söz edemeyiz. Sosyal meseleleri çoğu kez böylesi bir matematiğe hapsedemeyiz. Çok klişe bir deyimle bir kelebeğin kanat çırpması binlerce kilometre ötede bir fırtınaya yol açabilir. Yahut bizim geleneğimizin unutulmaya yüz tutan örneği ile 'bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir haberciyi, bir haberci bir orduyu, bir ordu ise bir ülkeyi kurtarabilir... Tarih felsefesi ile ilgili okuduğum yabancı bir kaynak tarihi fay hatlarına benzetiyordu. Stres birikimi önceden görülebilse bile ne yönde ne şiddette kırılacağı Yüce Allah'ın ilminde.

Yine de üzerine çok net bir şekilde konuşabileceğimiz sonuçları bir bütün içerisinde değerlendirdiğimizde de sizin erişmiş olduğunuz neticelerden çok da uzak olmayan sonuçlara erişmek mümkün.

Öncesinde nasıldı bilemiyorum fakat şimdilerde beni fazlasıyla rahatsız eden olmaz olası bir hasletimiz var. Bunun adı kraldan çok kralcılık. Gâziyi Nâmdar Şehîdi Âlâ Enver Paşa'nın büyük rakibi olarak kimi tarihçilerimizce bize lanse edilen Gazi Mustafa Kemal'in O, şahadete erdiğinde verdiği beyanat kayıtlarda net ve açıktır. Ne hazindir ki Rahmetli Nevzat Kösoğlu hakkında bir kitap kaleme alana kadar koca bir ülke ve koca bir millet olarak Enver Paşa'ya kinini ve nefretini esirgemeden hakkında 3 ciltlik kitap yazan Şevket Süreyya Aydemir'in kitabını baş ucumuza koymak durumunda kaldık. Rahmetli Kösoğlu ise çok şükür ki bize bir tarihi bir kişiliğim de ötesinde bir kahraman ideali olarak 'Şehid Enver Paşa' kitabını bize armağan etti. Umarım gün gelir, seçeneklerimiz daha da artar.

Beğenelim ya da beğenmeyelim 93 harbi ile elimizden çıkan topraklarımız Sarıkamış Harekatı ile anavatana geri dönmüştür. Bu topraklara, Rusların sonraları geri verilmediği takdirde açık açık Sultanahmed'i bombalamakla tehdit ettikleri Kars, Ardahan ve bin yıllık Türk kenti bir kısım Erzurum toprağı da dahildir. Sarıkamış Harekatı'nın sonuçlarını belki de o elleri değil, ayakları öpülecek, ismini unutmamamız gerekirken zoraki hatıra getirebildiğimiz yiğit Türk anası, Aziziye tabyasının büyük kahramanı 'Nene Hatun'dan dinlemeli idi.

Sarıkamış her ne kadar müstakil bir harekat gibi anlatılsa bile ne Kâbe-i Muazzama'yı koruyabilmek için çekirge yememizden, ne cephede kazanıp masada terkettiğimiz Kut'ül Amare'den, ne de Kafkaslarda Türk varlığının korunarak bugün Azerbaycan isminde kardeş bir devletimiz olmasına imkan tanıyan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu'ndan ayrı düşünülebilir. Tarih, öncesi ve sonrası ile kendine has şartları bağlamında bize bugün kim olduğumuzu söyleyendir.

Sarıkamış Harekatı ile hedeflenen sadece elbette ki üç emanet şehrimizin geri almaktan ibaret değildi. Biraz tarihin dışına çıkarak spekülasyon yapacak olarsak; o günler daha Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Doğu Türkistan olarak parça parça edilmediğimiz günlerdi. Özellikle Buhara merkezli bize ulaşacak bir kardeş eli tarihin akışını çok başka yönlere akmasına neden olabilirdi. Elbette ki tarihin fay hattı bir başka şekilde kırılabilirdi...

Mesela bugün Kâbe'yi Muazzama'nın etrafı gökdelenlerle çevrilmezdi. İki bin yıllık "Türkistan" Orta Asya olmazdı. İmparatorluk dönemi Türk toprakları demeyi kaldıramadığı için Ortadoğu kavramını icat eden Alfred Mahan'ı bu kadar zorlamazdık. Belki Doğu Türkistan inim inim inlemezdi. Şeyh Şamil'in ruhu hâlâ Kafkasya dağlarında tekbir getirirdi. Boraltan Köprüsü'nde kurşuna da dizilmezdik, kim bilir?

Cengiz Aytmatov'dan "Gün Olur Asra Bedel"i, Cengiz Dağcı'dan "Yurdunu Kaybeden Adam"ı okuyamazdık. Çolpan 'Güzel Türkistan, sana ne oldu' diye ağıt yakmazdı. Bosna'da toprak eşelendiğinde çıkan bebek kemiklerini görmezdik.

Lakin bunların tamamı varsayımlardan ibaret. Çünkü Rabbim böyle murad etmedi. Çünkü artık insanlar öylesine akıllı(!) öylesine modern(!) oldular ki, bu yüzden çok rahat bir hayat sürebilecekken eşini ve çocuklarını bırakarak hayalleri(!) peşinden giden Enver Paşa'yı dâhi küçümser oldular. Üç vilayetimizde dalgalanan Türk sancağı ve gidemedikleri ötesi için şehid olanlar için boşuna(!) diyebilecek kadar cüretkâr oldular.

Yaşanan iki cihan harbi sonrası doğrudur ki çok insan can verdi, haritalar değişti, kaderler şekillendi. Bunların hepsi bir şekilde öyle veya böyle telafi edildi, ikame edildi yahut yoluna koyuldu.

Türk milleti ise iki cihan harbinde iki cihana bedel iki haslet kaybetti.

Kimliğini ve özgüvenini.

Umarım; tarih, yeni bir kırılma yaşar da beni haksız çıkarır.

Allahû Âlem (En doğrusunu Allah bilir.)

www.uskudarcevresi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder